Meğer kat’î delil ile aksini ispat ile o emareyi nakzeder.
o vakit o da der: Başka madde karışmış, şu zülâl-i ha-
yattar.
Başka nazar hatardır. İkinci tarz tetkik, o menbadan aşa-
ğı zihnen inmeye bedel tutar, aşağıda gezer sersem gi-
bi o davar.
tetkikinde zemini semaya tercih eder. Bu adam hangi
fer’e birden bire rast gelse, acılığına dair bir emare-i
şüphedar
görürse, şüpheye düşer. tatlılığına hükmetmek kat’î de-
lili ister, yakinî bir bürhanı daim bu arzu var.
Heyhat! Bürhan her yerde ucuz ele gelmez. Böyle bir in-
cecik bir fer’e, bir delile umumun semeresi, netice-i ce-
sime, ona bindirmeye talepkâr.
git gide şüphe tezayüt eder, emniyetsizlik basar, vesvese
de şek olur. İşte böyle bir nazar, cezası olur sakar. Akıl-
da da kusur var.
desatiri fakirdir, havsalası da dardır. ger eli yetişmezse,
bir ulvî hakikate döner der: değil hak, red ile inkâr.
emsal-i kürdiye imiş: Bir vakit ayı gitmiş üzüm ağacının
altına. Ağzı yetişmeyince demiş: “tuh! Bu ekşidir, mur-
dar.”
• • •
Dallar Semeratı Rahmet Namına Takdim Ediyor
Şecere-i hilkatin dalları her tarafta semerat-ı niamı zîru-
hun ellerine zahiren uzatıyor.
semerat-ı niam:
nimet meyveleri.
semere:
netice, sonuç.
şecere-i hilkat:
yaratılış ağacı.
şek:
şüphe, zan, tereddüt; aksiyle
birlikte iki ihtimalin eşit derecede
bulunduğu bilgi.
takdim:
sunma.
talepkâr:
istekli, arzulu.
tarz:
biçim, şekil.
tetkik:
araştırma.
tezayüt:
fazlalaşma, artma.
ulvî:
yüce.
umum:
genel, bütün.
vakit:
zaman.
vesvese:
kuruntu, şüphe.
yakin:
kesin inanç.
zahiren:
görünüşte.
zemin:
yer.
zîruh:
ruh sahibi canlılar.
zülâl-i hayat:
hayat veren su.
aksi:
tersi, karşıtı, zıddı.
arzu:
istek.
basmak:
kaplamak, bürümek.
bürhan:
delil.
daim:
devamlı.
davar:
abtal, akılsız.
delil:
bir şeyi ispata yarayan
belge.
desatir:
prensipler.
emare:
belirti, işaret.
emare-i şüphedar:
şüpheli,
şüphe verici işaret.
emsal-i kürdiye:
Kürdlere ait
hikâyeler.
fer’:
şube, kol; ikinci derecede
olan; dal budak.
ger:
eğer.
hak:
doğru, gerçek, hakikat;
doğruluk.
hakikat:
gerçek.
hatar:
emniyetsizlik; tehlike.
havsala:
anlama gücü, kavra-
ma derecesi, anlama faaliyeti.
heyhat:
yazık.
hükmetme:
hüküm verme,
karar verme.
inkâr:
red etmek.
ispat:
deliller ve şahitlerle ger-
çeği ortaya koymak.
kat’î:
kesinlik.
meğer:
eğer, şayet.
menba:
kaynak, pınar.
murdar:
pis, kirli, iğrenç.
nakzetme:
çürütme, hüküm-
süz kılma.
namına:
adına.
nazar:
bakış, insanların fikir ve
düşünceleri.
netice-i cesim:
büyük sonuç.
rahmet:
acıma, merhamet et-
me, iyilik ve ihsanda bulunma.
rast gelme:
karşılaşma.
sakar:
cehennem.
sema:
gökyüzü.
semerat:
meyveler, faydalar.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 731 |
l
emaaT