güya şu güneş, bizlerle konuşuyor. der: “ey kardeşleri-
miz! tevahhuşla sıkılmayınız. ehlen sehlen, merhaba,
hoş teşrif ettiniz. Menzil sizin; ben bir mumdar-ı şeh-
naz.
“Ben de sizin gibiyim; fakat safî, isyansız, mutî bir hiz-
metkârım. o zat-ı ehad-i samed ki, mahz-ı rahmetiy-
le hizmetinize beni musahhar-ı pürnur etmiş. Benden
hararet, ziya; sizden namaz ve niyaz.”
Yahu, bakın kamere. Yıldızlarla denizler, her biri de ken-
dine mahsus birer lisanla, “ehlen sehlen, merhaba,”
derler. “Hoş geldiniz, bizi tanımaz mısınız?”
sırr-ı teavünle bak, remz-i nizamla dinle. Her birisi söylü-
yor: “Biz de birer hizmetkâr, rahmet-i zülcelâl’in birer
âyinedarıyız; hiç de üzülmeyiniz, bizden sıkılmayınız.
“zelzele naaraları, hâdisat sayhaları sizi hiç korkutmasın,
vesvese de vermesin. zira onlar içinde bir zemzeme-i
ezkâr, bir demdeme-i tesbih, velvele-i nazüniyaz.
“sizi bize gönderen o zat-ı zülcelâl, ellerinde tutmuştur
bunların dizginlerini.” İman gözü okuyor yüzlerinde
ayet-i rahmet, her biri birer avaz.
ey mü’min-i kalb-i hüşyar! Şimdi gözlerimiz bir parça din-
lensinler. onların bedeline hassas kulağımızı imanın
mübarek eline teslim ederiz, dünyaya göndeririz. din-
lesin leziz bir saz.
evvelki yolumuzda bir matem-i umumî, hem vaveylâ-i
mevtî zannolunan o sesler, şimdi yolumuzda birer ne-
vazünamaz, birer avazüniyaz, birer tesbihe ağaz.
rahmet ve şefkati.
remz-i nizam:
düzen ve intizamın
işareti.
safî:
saf, karışmamış, bulanmamış.
sayha:
yüksek ses.
saz:
güzel ses.
sırr-ı teavün:
yardımlaşma sırrı.
tesbih:
Cenab-ı Hakkı şanına lâyık
ifadelerle anmak.
teslim etme:
bırakma.
teşrif etme:
şereflendirme, şeref
verme.
tevahhuş:
yalnızlaşma, yabancı-
laşma, korkma, ürkme.
vaveylâ-i mevtî:
ölüm çığlıkları.
velvele-i nazüniyaz:
Allah’a yal-
varma ve dileklerini sunmaktan
doğan coşkulu sesler.
vesvese:
kuruntu, şüphe.
zannolunan:
sanılan.
Zat-ı Ehad-i samed:
her şeyin
kendisine muhtaç olduğu bir tek
zat olan Allah.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz haşmet ve
büyüklük sahibi olan Allah.
zelzele:
deprem.
zemzeme-i ezkâr:
Allah’ı anmak-
tan doğan güzel nağmeler.
zira:
çünkü.
ziya:
aydınlık, ışık.
ağaz:
diller, ağızlar.
avaz:
sadâ, yüksek ses.
avazüniyaz:
yalvarış ve yaka-
rış.
ayet-i rahmet:
rahmetin gös-
tergesi.
âyinedar:
ayna tutan.
bedel:
yerine, karşılık.
demdeme-i tesbih:
Allah’ı öv-
mekten çıkan coşkulu sesler.
ehlen sehlen:
hoş geldiniz, sa-
fa getirdiniz.
güya:
sanki.
hâdisat:
olaylar, hâdiseler.
hararet:
ısı.
hassas:
ince, en küçük şeyi bi-
le ölçebilen.
hizmetkâr:
hizmet eden.
hoş:
güzel.
kamer:
ay.
leziz:
lezzetli.
lisan:
dil.
mahsus:
müstakil olarak biri-
ne has olan, özel.
mahz-ı rahmet:
rahmetin ta
kentisi, sırf rahmet.
matem-i umumî:
genel yas.
menzil:
mekân, yer.
merhaba:
rahat ediniz.
merhaba:
rahat ediniz.
mumdar-ı şehnaz:
ışık veren
güzel.
musahhar-ı pürnur:
nur sa-
çan hizmetçi.
mutî:
boyun eğen, itaat eden,
emir dinleyen.
mü’min-i kalb-i hüşyar:
kalbi
uyanık mü’min.
mübarek:
bereketli, uğurlu.
naara:
sayha, haykırış.
namaz:
Allah’a ibadetin adı.
nevazünamaz:
dua ve namaz.
niyaz:
Allah’a dua etme.
rahmet-i Zülcelâl:
celâl ve
azamet sahibi olan Allah’ın
Eski said dönEmi EsErlEri
| 741 |
l
emaaT