İşte âlemde olan sebepler, vasıtalar, benzer o bölmeler-
de mürettep ve muntazam perdelere. duvarlar, her bi-
rinin altında, hem dahi pek yakını.
Melekûtiyet vechinde mâ-i kudret işliyor, ziya-i ilim okşu-
yor; nesim-i rahmet yelpezler yüzünü, hem gözünü, ca-
nını, cananını.
• • •
Evliyadan Âşıkîn ve Arifîn Beynlerinde Mühim Bir Fark
(1)
eğer hakikî âşık, yolunda fena gitse, ya tabirde hata et-
se, ya tavsifte yanılsa, yine maşuka gider. Mâşuktur
onu çeker, yolunu da şaşırtmaz.
zira aşk cazibedar bir cemale müncezip cenanî bir cez-
bedir. Bazen netice haktır, hem de mütehakkıktır. lâ-
kin delil batıldır, vesile de hatadır, ona zarar veremez.
eğer velî-i arif, yolunda fena gitse, ya suret hata görse,
ya sözde yanlış etse, matlûbuna yetişmez, maksuduna
ulaşmaz.
zira bir yol bozuksa, hiç maksada götürmez. eğer şartı
olmazsa, meşrut hâsıl olamaz. o âşıka benzemez, mu-
kayyettir, hür olmaz.
zira arif, kendisi yukarıya çıkıyor, basamaklara basar; lâ-
zım dikkat-i nazar. Fakat âşık, birisi onu yukarı çeker;
hür kalır, mukayyet kalmaz.
âlem:
dünya, varlık sınıflarının her
biri.
arif:
çok irfanlı, bilgi sahibi.
arifîn:
tevhid bilgi ve şuuruna sa-
hip, Hakkı tanıyan, onun eserini lâ-
yıkıyla anlayıp bilen, bildiklerini
uygulayan, irfan sahibi, marifet ve
hakikat mertebesine erişen, üstün
görüşlü kimse.
âşık:
birine, birşeye tutkun, çok
aşırı seven, şiddetli muhabbet
besleyen.
âşıkîn:
İlâhî aşka düşmüş gönül
eri.
aşk:
aşırı, ölçüsüz sevgi, tutku.
basar:
göz; görüş.
batıl:
gerçek olmayan, yanlış.
bazen:
ara sıra.
beyn:
ara, arasında.
canan:
sevgili.
cazibedar:
çekici.
cemal:
güzel.
cenanî:
kalbe, ruha ait.
cezbe:
çekim gücü.
delil:
bir şeyi ispata yarayan belge.
dikkat-i nazar:
bakıştaki incelik,
dikkat.
eğer:
şayet.
evliya:
keramet sahibi olanlar,
erenler, velîler, ulular, Allah dostla-
rı.
fena:
kötü.
hak:
doğru, gerçek, hakikat; doğ-
ruluk.
hakikî:
gerçek.
hâsıl:
meydana gelme.
hata:
kusur.
lâkin:
ama, fakat.
lâzım:
gerek, gerekli.
mâ-i kudret:
kudret suyu.
maksat:
hedef alınan, kastedi-
len.
maksut:
istenen.
mâşuk:
kendisine aşık olunan.
matlûp:
istenilen.
melekûtiyet vechi:
her şeyin
doğrudan Allah’ın ilim, hikmet
ve kudretine bakan, sebeple-
rin müdahale edemediği aslı,
esası, iç yüzü.
meşrut:
şarta bağlı olan.
mukayyet:
kayıtlı, bağlanmış,
bağlı.
muntazam:
düzenli.
mühim:
önemli.
müncezip:
cazibeye kapılıp
çekilen.
mürettep:
dizilmiş.
mütehakkık:
hak eden, hak
etmiş.
nesim-i rahmet:
rahmet rüz-
gârı.
netice:
sonuç.
suret:
şekil, biçim.
tabir:
yorumlama.
tavsif:
vasıflandırma, nitelen-
dirme.
vasıta:
araç.
velî-i arif:
bilgi sahibi olan Al-
lah dostu.
vesile:
sebep, vasıta.
yelpezleme:
serinletme.
zira:
çünkü.
ziya-i ilim:
ilim ışığı.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 760 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Bu mebhas R/H 1337/1339 tarihli ilk baskı Lemaat’tan alınmıştır.