meğer bu müsavat ve adalet, metîn bir nokta-i istinada
raptedile. o da lâyetegayyer ve vicdanın hâkimi nokta-i
diyanet ve şeriattır. demek bu adaletin mukteza-i diya-
net olduğunu göstersek tamamen mutmain olacaklar,
hiç ürkmeyecekler lâubalîlerin zannı gibi. zira ittifak hü-
dadadır, hevada değil. olsa da muvakkattır; zira heva,
akrebin yuvası gibi, ağraz ve enaniyetin menşe-i intişarı-
dır.
Dö r d ü n c ü s ü :
Hadîdü’l-mizaç bir âlimin hiddetinden
neş’et eden seyyiatı, illet-i tardiyeye binaen, ilmi de leke-
dar edebilir; meğer bir salih âlim gösterilse ve o seyyia-
tın menşei hiddet olduğu ispat olunsa.
Binaenaleyh, istibdadın ve zaman-ı mazinin seyyiatı
din ve şeriatı lekedar etmemek için, meşrutiyeti şeriat li-
basıyla göstermek ve tatbik etmek zarurîdir. Hulefa-i ra-
şidînin ve ömer bin Abdülaziz’in zamanlarını taklit ede-
biliriz.
Eğer denilse ki:
“onlardaki saffet ve ahlâk-ı hasene
bizde yoktur ki, taklit mümkün ola!”
Ben derim:
Meyl-i terakkinin ikazıyla bizdeki teneb-
büh-i efkâr ve telâhuk-i efkârdan hâsıl olan tekemmül-i
mebadi ve ihata-i medeniyet bu saffet ve ahlâkın yerini
tutar. düvel-i ecnebiyenin adaleti bu cevabı ispat eder.
Medeniyet-i İslâmiyenin medeniyet-i hâzıradan farkı,
yalnız menahî ve rezail ve esaret-i nefisten mendir. Hem
de kamet-i merdane-i istidad-ı millîmize kadınların libası
medeniyet-i islâmiye:
İslâm me-
deniyeti.
men:
yasak etme, engelleme.
menahî:
men edilmiş, dinen ya-
saklanmış şeyler.
menşe:
esas, kaynak.
menşe-i intişar:
neşrolunma ve
yayılmanın kaynağı.
meşrutiyet:
bir hükümdarın baş-
kanlığı altındaki millet meclisi ile
idare edilen devlet sistemi.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
meyl-i terakki:
ilerleme meyli.
mukteza-i diyanet:
dinin gerek-
tirdiği.
mutmain:
içi rahat, şüphesi olma-
yan.
muvakkat:
geçici.
müsavat:
müsavilik, eşitlik.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nokta-i diyanet:
din noktası.
nokta-i istinat:
dayanak noktası,
güvenme ve itimat noktası.
rapt:
bağlama.
rezail:
rezillikler.
saffet:
saflık, halislik, temizlik, her
türlü hile şeytanlıktan uzak olma.
seyyiat:
kötülükler, fenalıklar.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi.
tatbik:
yerine getirme, uygulama.
tekemmül-i mebadi:
mükemmel
başlangıç.
telâhuk-i efkâr:
fikirlerin birbiri
peşine gelip birleşmesi, katılaşma-
sı, birbirine eklenmesi.
tenebbüh-i efkâr:
fikirlerin uyan-
ması.
zaman-ı mazi:
geçmiş zaman.
zarurî:
zorunlu.
ağraz:
gizli kinler, kasıtlar.
ahlâk-ı hasene:
güzel ahlâk,
güzel huy.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
düvel-i ecnebiye:
yabancı
devletler.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
esaret-i nefis:
nefsin esiri ol-
ma.
hadidü’l-mizaç:
öfkeli, çabuk
kızan.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
heva:
nefsin hoşuna giden za-
rarlı ve günah olan istek ve ar-
zular.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
Hulefa-i raşidîn:
doğru yolda
olan dört büyük halife. Hz. Ebu
Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz.
Ali.
hüda:
doğruluk, hak, hidayet.
ihata-i medeniyet:
medeni-
yetin kuşatıcılığı.
illet-i tardiye:
kovma sebebi.
istibdat:
baskı, baskıcı yöne-
tim, kendi başına ve hiç bir ni-
zama ve kanuna bağlı olma-
dan yönetme, keyfî idare sis-
temi.
ittifak:
birleşme, fikir birliği et-
me.
kamet-i merdane-i istidad-ı
millî:
milli bir haslet olan
mertlik değeri.
lâyetegayyer:
değişmez, bo-
zulmaz, aynı hâlde kalır.
lekedar:
lekeli, lekelenmiş.
libas:
elbise.
medeniyet-i hâzıra:
şimdiki
medeniyet.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 43 |
m
akalâT