eder. Hubb-i vatan ve sırf hubb-i millet ve saadet-i dün-
yevî olan hissiyatlar ancak binden bir tane, hakkıyla mü-
tehassis oluyor. Ve muhtesler de hubb-i vatan ve millet
içinde diyanet ve şevket-i İslâmî ve şerayi-i dinî mülâha-
zasıyla mütehassis oluyor. demek din vasıtasıyla olmaz-
sa, şahs-ı manevî olan hükûmet, avam-ı nâs nazarında
münafık veya mürtet gibi olacak ve hayatımız olan ittihat
ve ruhu hükûmet olan itaat, “ehven min beyti’l-ankebut”
olacaktır. Bir asker hiss-i hakikî-i vicdaniyattan arî farz
edilse, kâr u zârda ne fedakârlık gösterecek!
eğer şeriat tecessüm ve temessül etse idi, istibdadı
şeytan gibi tel’in edecekti. Şeriatı bertaraf bırakmayınız;
tâ istibdat pis eliyle vücudunu lekedar etmesin.
Meşruiyet zemininde neş’et eden,
Birinci şecere-i tuba,
ittihad-ı umumîdir. zira, avam ve
havas hiss-i dinle mütesaviyyen mütehassistirler. eğer
din namıyla olmasa, bîçare avam mazi tarafa dönüp gi-
decekler, zaman-ı saadete sizi şekva edeceklerdir.
ikinci şecere-i tuba,
eyadi-i şebabete mazhar olan me-
deniyetimizdir. zira şeriat, mehasin-i medeniyete emirle
beraber, medeniyeti inkıraza sevk eden ve ihtiyarlatmak-
ta olan sefahat ve israfat ve maişetteki müthiş müsavat-
sızlıktan nehyediyor.
üçüncü şecere-i tuba,
ikbal-i istikbalimizi temin eden
diyanet-i kâmilemizdir. zira meşrutiyette şeriat, esas-ı
evvel-i medeniyetimizin deveran-ı demi yerine geçmiş
olan şeriat-ı Ahmedîyi teneffüs ve terakkiyat-ı efkâr ile
kâr u zâr:
muharebe yeri, savaş
alanı.
lekedar:
lekeli, lekelenmiş.
maişet:
geçim, geçinme.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mazi:
geçmiş zaman.
mehasin-i medeniyet:
medeni-
yetin güzellikleri.
meşruiyet:
meşruluk; kanuna, şe-
riata uygun olma.
meşrutiyet:
bir hükümdarın baş-
kanlığı altındaki millet meclisi ile
idare edilen devlet sistemi.
muhtes:
duygu taşıyan.
mülâhaza:
dikkatle ve teferruatıy-
la, inceden inceye düşünme.
münafık:
nifak sokan, ara bozucu;
kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
mürtet:
dinden çıkmış kimse.
müsavat:
müsavilik, eşitlik.
mütehassis:
hislenen, duygula-
nan.
mütesaviyyen:
eşit olarak.
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç.
nehiy:
yasaklama.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
saadet-i dünyevî:
dünya mutlulu-
ğu.
sefahat:
yasak şeylere, zevk ve
eğlenceye aşırı derecede düşkün-
lük.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs, belli
bir kişi olmayıp bir cemaatten
meydana gelen manevî kişilik.
Şecere-i Tuba:
cennetteki Tuba
ağacı.
şekva:
şikâyet.
şerayi-i dinî:
dinî kural ve kaide-
ler.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi.
şeriat-ı ahmedî:
Hz. Muham-
med’in (
AS
m) tarif ettiği bildirdiği
şeriat; İslâm dini.
şevket-i islâmî:
İslamın heybet,
haşmet ve büyüklüğü.
tecessüm:
cisimleşme, cisim hâli-
ne gelme.
tel’in:
lânet okuma, lânetleme.
temessül:
bir şekil ve surete gir-
me, cisimlenme.
teneffüs:
soluma; içselleştirme.
terakkiyat-ı efkâr:
fikirlerin geliş-
mesi; fikrî gelişmeler, ilerlemeler.
zaman-ı saadet:
Asr-ı Saadet dö-
nemi.
zemin:
yer, temel.
arî:
soyunmuş, kurtulmuş.
avam:
kültürlü, yüksek taba-
kadan olmayan; cahil halk ta-
bakası.
avam-ı nâs:
insanlar okuma
yazması az, fikren zayıf olanla-
rı.
bertaraf:
ortadan çıkmış, yok
edilmiş.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
deveran-ı dem:
kan dolaşımı.
diyanet:
dinî hisler; dindarlık.
diyanet-i kâmile:
mükemmel
dindarlık.
ehven min beyt-i ankebut:
örümceğin evinden daha eh-
ven, yani biraz daha dayanıklı.
esas-ı evvel-i medeniyet:
medeniyetin ilk temeli.
eyadi-i şebabet:
gençlik eli.
havas:
bilgi ve yaşayışça üs-
tün olanlar, önde gelenler.
hiss-i din:
din duygusu.
hiss-i hakikî-i vicdaniyat:
gerçek vicdani niteliklere ait
duygu..
hissiyat:
hisler, duygular.
hubb-i millet:
millet sevgisi.
hubb-i vatan:
vatan sevgisi.
ikbal-i istikbal:
geleceğin tâlii,
işlerin iyi gitmesi.
inkıraz:
sönme, yok olma, tü-
kenme; bir şeyin kökünün ka-
zınması.
israfat:
israflar, lüzumsuz yere
harcamalar.
istibdat:
kendi başına ve hiç
bir nizama ve kanuna bağlı ol-
madan yönetme, keyfî idare
sistemi.
itaat:
boyun eğme, uyma, alı-
nan emre göre hareket etme.
ittihad-ı umumî:
genel birlik.
ittihat:
birleşme, birlik oluş-
turma.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 33 |
m
akalâT