onun mülevves olan hikâyat ve İsrailiyat ve teşbihattan
tasfiye edileceğinden, küre-i arzın deveran-ı demi yerine
geçecektir. Veyahut şems-i İslâmiyet sema-i siyasette se-
hab-ı muzlimden halâs olduğundan, kamer-i medeniyeti
tenvir ve Asya tarlasının çiçeklerini tenmiye ve tezyin
edecektir. zira din esası olduğu hâlde, hamele-i şeriat,
dâhî ve siyasî adamlar olacaklar ve İslâmiyet’i o hikâye-i
İsrailiyattan tecrit edecek ve sileceklerdir.
(1)
o
AGn
ór
Yn
’r
G p
¬p
H r
än
óp
¡n
°T Én
e o
?r
°†n
Ør
dGn
h
Yeni dünyanın en meşhur feylesofu demiş ki: “İslâmi-
yet çıktığı zaman âteş-i cevval gibi, odun parçalarına
benzer sair edyan ve efkârı bel’ etti. on iki asırda iki yüz
milyonun rehber-i hayatı olmuş ve o hakaik-i ulviye mü-
sademat-ı âleme karşı hasiyetini ve hakikatini muhafaza
etmekle şimdi mir’at-ı mücellâ gibi Muhammed-i Ara-
bî’yi nazarımızda tecessüm ettiriyor.”
elhâsıl
: Bir hazine-i cevahire malik olduğumuz hâlde,
Avrupa’ya ahkâmda izhar-ı fakr, ahlâkta dilencilik etmek
din-i İslâm’a büyük bir hıyanettir ve hayat-ı millete kas-
tetmektir. dünya için din feda olmaz, berahin-i akliye üze-
rine müesses olan din-i İslâm, başka dine kıyas olunmaz.
evet, Avrupa’dan ahz u iktibasa muhtacız. İhtiyacımız
idare-i mülk ve tanzim-i kuva-i harbiye-i bahriyeden ve
fünun-i sanayiden işimize yarayanlarıdır (dinimizin em-
riyle). Avrupa da bizden yalnız adaleti ister ve medeniye-
ti bekler; tâ muvazenesi bozulmasın. Bu iki esasa şeriatı-
mız müessis ve külliyetiyle nazırdır. zaaf-ı diyanetle
ahkâm:
hükümler, kanunlar.
ahz u iktibas:
aktarma yapma.
âteş-i cevval:
hareketli ateş.
bel:
ortadan kaldırma, yutma.
berahin-i akliye:
aklî deliller.
deveran-ı dem:
kan dolaşımı.
din-i islâm:
İslâm dini.
edyan:
dinler.
efkâr:
düşünceler, fikirler, görüş-
ler.
elhâsıl:
hâsılı, netice itibarıyla, kı-
saca.
fünun-u sanayi:
sanayi fenleri,
teknikleri.
hakaik-ı ulviye:
yüce, yüksek ha-
kikatler.
halâs:
kurtulma, kurtuluş, selâme-
te erme.
hamele-i şeriat:
şeriatı taşıyanlar,
uygulayıp ayakta tutanlar.
hasiyet:
bir şeye has özellik, nite-
lik.
hayat-ı millet:
milletin hayatı.
hazine-i cevahir:
cevherlerin hazi-
nesi.
hikâyat:
hikâyeler.
hikâye-i israiliyat:
Yahudî ve Hris-
tiyanların inanç, tarih ve efsaneye
dayanan kültüründen İslâm’a ka-
rıştığı bilinen hikâye.
idare-i mülk:
kamu yönetimi,
mülkün idaresi.
israiliyat:
Yahudî ve Hristiyanların
inanç, ahlâk, tarih ve efsaneye da-
yalı kültüründen İslâm’a karıştığı
bilinen şeyler.
izhar-ı fakr:
yoksulluğu gösterme.
kamer-i medeniyet:
medeniyet
ayı.
külliyet:
bütünlük, tümlük.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
mir’at-ı mücellâ:
cilâlanmış, par-
lak ayna.
muhafaza:
koruma.
muvazene:
denge.
müesses:
tesis edilmiş, kurulu.
müessis:
tesis eden, kuran.
mülevves:
kirli, pis; karışık, düzen-
siz.
müsademat-ı âlem:
âlemdeki
çarpışmalar.
nazar:
bakış, dikkat.
nazır:
nezaret eden, bakan.
rehber-i hayat:
hayat rehberi,
kılavuzu.
sehab-ı muzlim:
karanlık bu-
lut.
sema-i siyaset:
siyaset sema-
sı, göğü.
şems-i islâmiyet:
İslâmiyet
güneşi.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
tanzim-i kuva-i harbiye-i
bahriye:
ordu ve deniz kuv-
vetlerinin, düzenlenmesi.
tasfiye:
saflaştırma, arıtma,
temizleme.
tecessüm:
cisimleşme, cisim
hâline gelme.
tecrit:
soyutlama, ayırma, bir
tarafta tutma.
tenmiye:
büyütme, yetiştir-
me.
tenvir:
aydınlatma.
teşbihat:
benzetmeler, teş-
bihler.
tezyin:
süsleme.
zaaf-ı diyanet:
dindarlıktaki
zayıflık, eksiklik.
1.
En kat’î fazilet odur ki, düşmanlar dahi onun tasdikine şahadet etsin.
m
akalâT
| 34 |
Eski said dönEmi EsErlEri