meaşı tanzim ve temin ediyor. Bazı Avrupa muhakkikle-
ri demişlerdir ki: “Bazı aktârdaki insanların daire-i mede-
niyete duhullerine vasıta-i yegâne İslâmiyet’tir.” Müslü-
manların lâhm u demlerine karışmış olan din-i İslâm, on-
ların hissiyat ve efkârında müessir ve vicdanlarında sul-
tan-ı mutâ olduğundan şimdi esas-ı terakkiyi metin bir
esasa istinat ettirmek için efkâr ve ezhan meyanında sey-
yale-i elektrikiye gibi cereyan eden mesail-i diniye ile vic-
danlarıyla muhabere ve neşredilsin.
Hem de etfalin talimi kasrî ve cebrîdir. etfale benze-
yen akvamın terbiye ve talimleri de cebrî gibi olacaktır.
Bu zaman-ı hürriyette kasır, şevk ve muhabbet olacaktır.
Ve o şevk-i hakikîyi tevlit eden, vicdanlarından çıkan se-
da-i diyanettir. Ve onu tehyiç eden hasiyet, ruhanî man-
yetizmaya malik olan şeriat-ı Ahmediyenin emr-i nafiziy-
le olacaktır. kürdistan, Arabistan, Arnavutluk’ta gezen-
ler, bu müddeada tereddüt etmezler. onların ezhanını
ruhanî manyetizma ile manyetizmlendirmek ancak şeri-
at namıyla olacaktır. Marazımızı teşrih edelim, ona göre
deva arayalım.
Marazımız atalet, cehalet ve muhalefet-i şeriatla hâsıl
olan sû-i ahlâk ve onların neticeleri olan fakr u zaruret
ve irtikâb-ı hile ve başka nam ile sirkat-ı alenîdir. Âlem-i
medeniyet, bu seyyiatın izalesini bizden istiyorlar. diya-
neti zayıflaştırmakla tedavi, parmaktaki cerihanın tedavi-
si için göz çıkarmaya benzer. zira milletin kalb hastalığı
zaaf-ı diyanettir.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhabere:
haberleşme.
muhakkik:
tahkik eden, gerçeği
araştırıp bulan, bir şeyin iç yüzünü
inceleyerek vakıf olan.
muhalefet-i şeriat:
şeriata muha-
lefet etme.
müddea:
iddia edilen şey, tez, sav.
müessir:
tesirli.
nam:
ad; ün, şöhret.
neşir:
herkese duyurma, yayma,
tamim.
seda-i diyanet:
dindarlık yankısı,
sesi.
seyyale-i elektrikiye:
elektrik
akımı.
seyyiat:
kötülükler, fenalıklar.
sirkat-i alenî:
açıktan hırsızlık.
sû-i ahlâk:
kötü ahlâk.
sultan-ı mutâ:
kendisine boyun
eğilen güç.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi.
şeriat-ı ahmediye:
Hz. Muham-
med’in (
ASM
) tarif ettiği, getirdiği ve
bildirdiği şeriat; İslâm dini.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek ve
heves.
şevk-i hakikî:
gerçek istek, arzu.
talim:
eğitim, yetiştirme, öğretme.
tanzim:
düzenleme, tertipleme.
tehyiç:
heyecanlandırma, heyeca-
na getirme.
teşrih:
bir meseleyi iyice araştırıp
ortaya çıkarma, açma; inceden in-
ceye didikleme.
tevlit:
doğurma, sebep olma.
vasıta-i yegâne:
tek vasıta, araç.
zaaf-ı diyanet:
dindarlıktaki zayıf-
lık, eksiklik.
zaman-ı hürriyet:
hürriyet, özgür-
lük dönemi.
aktâr:
yöreler, bölgeler.
akvam:
milletler, kavimler,
uluslar.
âlem-i medeniyet:
medeni-
yet dünyası.
atalet:
tembellik.
cebrî:
mecburi.
cehalet:
cahillik.
cereyan:
akım, bir tarafa doğ-
ru akış.
ceriha:
yara.
daire-i medeniyet:
medeni-
yet dairesi, medeniyet alanı.
deva:
ilâç, çare.
din-i islâm:
İslâm dini.
duhul:
içeri girme, dâhil oluş.
efkâr:
düşünceler, fikirler, gö-
rüşler.
emr-i nafiz:
geçerli emir.
esas-ı terakki:
ilerleme ve
yükselmenin esası.
etfal:
çocuklar.
ezhan:
zihinler.
fakr u zaruret:
yoksulluk ve
çaresizlik.
hâsıl:
ortaya çıkan, beliren.
hasiyet:
bir şeye has özellik,
nitelik.
hissiyat:
hisler, duygular.
irtikâb-ı hile:
hileye başvur-
ma, hilecilik.
istinat:
dayanma.
izale:
giderme, ortadan kaldır-
ma.
kasır:
zorlayıcı etken.
kasrî:
zorunlu.
lâhm ü dem:
et ve kan.
manyetizma:
telkin ve hipnoz
yolu ile birini tesir altına alma.
maraz:
hastalık.
meaş:
hayat, geçim.
mesail-i diniye:
dinî mesele-
ler.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
meyan:
ara, orta.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 31 |
m
akalâT