hangisinin hangi meselesine temessük caiz bulunmuş
(1)
m
Ú/
Ñ o
e m
ÜÉn
à` p
c?/
a s
’ p
G ¢m
ùp
HÉn
j n
’n
h m
Ör
Wn
Q n
’n
h
sırrını tefsir eylemiş
olan mezahib-i erbaadan o define-i bîpayan ve bîintiha,
o cevahirle memlûdur ya, o Şeriat-ı garradan ahkâm-ı
âdile ve hakaik-ı ulviyeyi düstur olmak üzere tanzim için
hamele-i şeriatın efkâr-ı umumiyesine müracaat ediniz;
tâ ki, meşrutiyetteki hakaikı ve kanun-i esasîdeki ahkâ-
mı, daha mükemmel daha vazıh, Şeriat-ı garradan istih-
raç ve tanzim etsinler; nasıl ki az himmetle Mecelle-i Ah-
kâmı tanzim ettiler. zira hablülmetîn-i hayatımız olan it-
tihad-ı umumî bununla tahakkuk edecek ve kuvvet bula-
caktır.
Şimdiye kadar şems-i İslâmiyet sehab-ı muzlim-i istib-
dat ile ve onun neticesi olan sû-i ahlâk ve zaaf-ı diyanet-
le mestur-i münkesif ve ma’kes olan kamer-i medeniyet,
haylûlet-i cehalet ve vahşet ile münhasıf olduğundan, hâ-
şâ, din-i İslâm müsaid-i istibdat ve atalet olduğuna dair
bazıları için bir zann-ı batıl hâsıl olmuştur.
(2)
Én
gn
ón
Ln
h Én
ªn
ær
jn
G Én
gn
òn
Nn
G p
øp
erD
ƒo
Ÿr
G o
ás
dÉn
°V o
án
ªr
µp
ër
dn
G
bir şeriatta esas
olsa, acaba ne senetle, ne suretle mâni-i terakki olur. siz
de meşrutiyeti “meşruiyet” ünvanı ile tavsif ve telâkki ve
telkin ediniz; tâ ki o batılı tekzip edesiniz. Yoksa, başka
vicdanî dinlere kıyasen, şeriatı siyasetten tecritle o zann-ı
batılı tasdik etmeyiniz. zira, dinimiz nasıl ki manevî ve
vicdanî ve uhrevî ve naklîdir; maddî ve siyasî ve aklî ve
ahkâm:
hükümler.
ahkâm-ı âdile:
adaletli hükümler.
batıl:
boş ve manasız olan, gerçe-
ğe uymayan, doğru ve haklı olma-
yan.
bîintiha:
sonsuz, nihayetsiz.
caiz:
uygun.
cevahir:
cevherler, elmaslar, kıy-
metli taşlar.
define-i bîpayan:
tükenmez, son-
suz define.
din-i islâm:
İslâm dini.
düstur:
kaide, esas, prensip.
efkâr-ı umumiye:
kamuoyu,
umumun düşüncesi.
hablülmetîn-i hayat:
hayatın sağ-
lam ve kopmaz bağı.
hakaik:
hakikatler, gerçekler.
hakaik-ı ulviye:
yüce, yüksek ha-
kikatler.
hamele-i şeriat:
şeriatı taşıyanlar,
uygulayıp ayakta tutanlar.
hâsıl:
ortaya çıkan, beliren.
haylûlet-i cehalet:
bilgisizliğin
araya girmesi.
himmet:
çalışma, çabalama, gay-
ret gösterme.
istihraç:
bir şeyden bir şey çıkar-
ma, sonuç çıkarma, mana çıkar-
ma.
ittihad-ı umumî:
genel birlik.
kamer-i medeniyet:
medeniyet
ayı.
kanun-i Esasî:
1876'da kabul edi-
len ilk Osmanlı anayasası.
kıyasen:
kıyas ederek.
ma’kes:
yansıma yeri, ayna.
mâni-i terakki:
ilerlemeye ve
yükselmeye mâni, engel.
mecelle-i ahkâm:
İslâm hukuku-
nun muamelât kısmının bir araya
getirilmesi ve bunların zamanın
şartlarına göre düzenlenmesiyle
meydana gelen kanun kitabı.
memlû:
doldurulmuş, dolu.
mestur-i münkesif:
tamamen ör-
tülmüş, kapanmış.
meşruiyet:
meşruluk; kanuna, şe-
riata uygun olma.
meşrutiyet:
milleti temsil eden bir
meclis vasıtasıyla yönetim.
mezahib-i erbaa:
Dört mezhep;
Hanefî, Şafiî, Malikî, Hanbelî mez-
hepleri.
münhasıf:
sönük, gölgelenmiş.
müsaid-i istibdat ve atalet:
istib-
dat ve tembelliğe elverişli.
naklî:
nakil ve rivayete dayanan.
sehab-ı muzlim-i istibdat:
istib-
dadın ve baskının karanlık bulutu.
senet:
dayanılacak ve güvenilecek
şey, kuvvetli delil olan şey.
sû-i ahlâk:
kötü ahlâk.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şems-i islâmiyet:
İslâmiyet güne-
şi.
şeriat:
din.
Şeriat-ı Garra:
parlak ve nurlu
şeriat; İslâm dini.
tahakkuk:
gerçekleşme, mey-
dana gelme, olma.
tanzim:
düzenleme.
tasdik:
onaylama.
tavsif:
niteleme.
tecrit:
soyutlama, ayırma, bir
tarafta tutma.
tefsir:
yorum, açıklama.
tekzip:
yalanlama, yalan oldu-
ğunu söyleme.
telâkki:
anlama, kabul etme.
telkin:
fikir aşılama, zihinde
yer ettirme.
temessük:
yapışma, sarılma,
sıkıca tutunma.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
vahşet:
yabanî ve vahşî olan
şey, medeniyetin zıddı.
vazıh:
açık, aşikâr.
vicdanî:
vicdanla, kalbî his ile
ilgili, vicdana ait.
zaaf-ı diyanet:
dindarlıktaki
zayıflık, eksiklik.
zann-ı batıl:
aslı esası olma-
yan düşünce.
1.
Yaş ve kuru ne varsa apaçık bir kitapta yazılmıştır. (En’am Suresi: 59.)
2.
Hikmet mü’minin yitik malıdır; nerede bulsa alır. (Tirmizî, Kitabü’l-İlim: 19; İbniMâce, Kita-
bü’z-Züht: 15.)
m
akalâT
| 30 |
Eski said dönEmi EsErlEri