Hem de kuvvet kanunda olsun. Yoksa istibdat münka-
sım olmuş olur. kanunun kuvveti, mukanninin kuvvetiy-
ledir.
(1)
o
Ú/
àn
Ÿr
G t
…p
ƒn
?r
dG n
ƒo
g %G s
¿
p
G
kanun-i İlâhîdeki kuvvet ve
akaid-i hakka cihetiyledir ki, bir zaman-ı kasîrde şark ve
garbı adalete mazhar ve istilâ etti. Şeriatın büyüğüne ita-
at istibdadın gayrıdır. zira şeriatta tefevvuk eden en bü-
yük bir adama esaret-i nefisten tahallûs ve hürriyet-i
şer’iyeden tekemmül için hiss-i ihtiram ve muhabbetle
itaat, hibr ve havf üzere müesses ve tenebbüh-i efkâr ci-
hetiyle şimdiki zamanda istidadı kalmayan istibdadın
gayridir. Mesalik ve edillede ihtilâf, maksat ve neticede
ittihattır. kuvve-i dafia ve cazibe gibi bir kıyasta bulun-
malı; tâ muvazene bozulmasın. sırf ittihat taklidi intaç
ediyor.
Hürriyet-i mutlakanın meydanı olan kürdistan dağla-
rında büyümüş ve âdât ü adap ve nezaket namıyla hiçbir
kayıt altına girmemiş ve hürriyetini hiçbir şeye ve lezze-
te feda etmemiş ve hatta zaman-ı istibdatta hürriyetin
ünvanı ve en müsait bir zemini olan divaneliği kabul et-
miş ve âlem-i gayptan gelen bir seda-i manevî vicdanın-
da taninendaz olarak kalbindeki İslâmiyet’i tehyiç ve gay-
retini temviç ederek bu hararetli hissiyatını aks-i sedası
gibi izhar eylemiş bir adamın asabiyetinden neş’et eden
ifrat ve tefritini onun hulûs-i niyetine ve ihtiyârsızlığına
bağışlamak mukteza-i mürüvvet ve insaniyettir.
@ â° r
Sn
G ¢ r
ù n
H r
¿ p
G G n
ôr
fÉn
c n
ôj/
R r
¿ƒ o
¸ r
ºn
æo
c ¢ r
ù n
>
(2)
â° r
Sn
G ¢ r
ùn
c r
? p
O r
Qn
O r
ôn
c
n
G r
?n
O r
ôn
c r
? p
O ¬ p
µ r
fÉn
H
tim, kendi başına ve hiç bir nizama
ve kanuna bağlı olmadan yönet-
me, keyfî idare sistemi.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istilâ:
ele geçirme, kaplama, yayıl-
ma.
itaat:
boyun eğme, uyma, alınan
emre göre hareket etme.
ittihat:
aynı fikir ve görüşte olma,
fikir birliği etme.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kanun-i ilâhî:
İlâhî irade, İlâhî ka-
nun.
kıyas:
karşılaştırma, bir şeyi başka
bir şeye benzeterek hüküm ver-
me.
kuvve-i dafia ve cazibe:
itme ve
çekme kuvveti.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mesalik:
meslekler, izlenen yollar.
muhabbet:
sevgi, sevme.
mukannin:
kanun yapan, kanun
koyan, kanuncu.
mukteza-i mürüvvet ve insani-
yet:
mertlik ve iyilikseverlik ve in-
saniyetin gereği.
muvazene:
denge.
müesses:
tesis edilmiş, kurulu.
münkasım:
taksim edilmiş, bölün-
müş.
müsait:
uygun, münasip.
nam:
ad.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nezaket:
naziklik, zariflik, incelik.
seda-i manevî:
manevî ses.
şark:
doğu.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi; din.
tahallûs:
halâs olma, kurtulma.
taninendaz:
çınlayan.
tefevvuk:
üstün olma, üstünlük.
tefrit:
normalden aşağı olma.
tehyiç:
heyecanlandırma, heyeca-
na getirme.
tekemmül:
olgunlaşma, kemale
erme, mükemmelleşme.
temviç:
dalgalandırma.
tenebbüh-i efkâr:
fikirlerin uyan-
ması.
ünvan:
ad.
zaman-ı istibdat:
istibdat ve baskı
dönemi.
zaman-ı kasîr:
kısa zaman.
zemin:
yer, temel.
âdât u adap:
güzel davranış
ve terbiye.
akaid-i hakka:
hak-hukuk il-
keleri.
aks-i seda:
ses yankılanması.
âlem-i gayp:
görünmeyen
âlem.
asabiyet:
aşırı duyarlılık.
divane:
deli, aklı başında ol-
mayan.
edille:
deliller, kanıtlar, ispat
vasıtaları.
esaret-i nefis:
nefsin esiri ol-
ma.
garp:
batı.
gayr:
ayrı, başka.
hararet:
ateşlilik, coşkunluk,
heyecanlılık.
havf:
korku.
hibr:
karışık mürekkep.
hiss-i ihtiram:
saygı duygusu.
hissiyat:
hisler, duygular.
hulûs-i niyet:
niyetin halisliği.
hürriyet-i mutlaka:
tam öz-
gürlük.
hürriyet-i şer’iye:
şeriatın tarif
ettiği hürriyet.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme,
haddini aşma.
ihtilâf:
farklı olma, ayrı oluş.
intaç:
netice verme, sonuçlan-
dırma.
istibdat:
baskı, baskıcı yöne-
1.
Muhakkak ki Allah sonsuz güç ve kudret sahibidir.
2.
Akıl sahipleri için bu söylediklerim kifayet eder. Köye söslendim, sesimi duyan varsa eğer.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 39 |
m
akalâT