Hem de efkâr-ı amme meşverette feveran etse, hâr u
haşak makamında olan bazı akaid-i batıla ve fırak-ı dâl-
lenin bid’atları –ki, umum ehl-i İslâm’ı dağdar-ı teessüf
etmiş– ve daha çok seyyiatın sahiplerinin taassup veya
dikkatsizlikle hâsıl olan cehl-i mürekkebin menşe-i galat-
larının beyanıyla izale ederek, safî ve berrak hakaik-ı İs-
lâmiyeyi bütün efkâr ve kulûba icra ve isale edecektir.
(1)
… '
ó o
¡r
dG n
™ n
Ñs
JG p
øn
e '
¤n
Y o
?n
Ó° s
ùdG n
h
* * *
nutk-i sabıktaki “ihtiyarlığına bağışlamak” hatadır; sa-
vabı, “ihtiyârsızlığına bağışlamak”tır.
Bediüzzaman Said Nursî
878
akaid-i batıla:
batıl inançlar.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
bid’at:
dinin aslında olmayıp son-
radan icat edilen şeyler, yeni âdet.
cehl-i mürekkep:
bilmemekle bir-
likte bilmediğini de bilmemek, ka-
ra cahillik.
dağdar-ı teessüf:
yaralayıp üzme.
efkâr:
düşünceler, fikirler, görüş-
ler.
efkâr-ı amme:
genelin, umumun
düşünceleri, kamuoyu.
ehl-i islâm:
İslâm topluluğu,
Müslümanlar.
feveran:
kaynama, fışkırma.
firak-ı dâlle:
sapık gruplar,
Ehl-i Sünnetten ayrılan hak
yoldan sapmış gruplar.
hakaik-ı islâmiye:
İslâmi-
yet’in gerçekleri, İslâm’a ait
hakikatler.
hâr u haşak:
diken ve çer çöp.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
icra:
yürütme, bir işi yerine ge-
tirme.
ihtiyarlık:
yaşlılık.
ihtiyârsızlık:
iradesizlik, âciz-
lik, güçsüzlük.
isale:
seyelân ettirme, akıtma.
izale:
giderme, ortadan kaldır-
ma.
kulûb:
kalbler, gönüller.
makam:
yer.
menşe-i galat:
yanlışlık kay-
nağı.
meşveret:
işlerin konuşup an-
laşma yoluyla halledilmesi, bir
konu hakkında çeşitli ve ehil
şahıslardan fikir alma.
nutk-i sabık:
geçen nutuk.
safî:
saf olan, katışıksız, duru.
savab:
doğru.
seyyiat:
kötülükler, fenalıklar.
taassup:
bir şeye veya kimse-
ye körü körüne aşırı bağlılık.
umum:
bütün.
1.
Selâm hidayete tâbi olanların üzerine olsun.
m
akalâT
| 46 |
Eski said dönEmi EsErlEri