eden; ve menafi-i umumî olan hukukullahı izinsiz tasar-
rufundan sizi tahlis eden; ve hayat-ı milliyemizi muhafa-
za eden; ve umum ezhanı manyetizmalandıran; ve eca-
nibe karşı kemalimizi ve metanetimizi ve mevcudiyetimi-
zi gösteren; ve sizi muaheze-i dünyevî ve uhrevîden kur-
taran; ve maksat ve neticede ittihad-ı umumîyi tesis
eden; ve o ittihadın ruhu olan efkâr-ı umumiyeyi tevlit
eden; ve çürük mesavi-i medeniyeti hudud-i hürriyet ve
medeniyetimize girmekten yasak eden; ve bizi Avrupa
dilenciliğinden kurtaran; ve geri kaldığımız uzun mesafe-
i terakkiden sırr-ı i’caza binaen zaman-ı kasîrde tayyetti-
ren; ve turan ve Ariyan’ı ve sam’ı tevhid ederek zama-
nıyla bize bir büyük kıymet veren; ve şahs-ı manevî-i
hükûmeti Müslüman gösteren; ve kanun-i esasînin ruhu
ve on Birinci Maddeyi muhafaza eden; ve Avrupa’nın
eski zann-ı fasitlerini tekzip eden; ve Muhammed’i (
AsM
)
hatem-i enbiya ve şeriatın ebedî olduğunu tasdik ettiren;
ve muharrib-i medeniyet olan dinsizliğe karşı sed çeken;
tebayün-i efkâr ve zalâm-ı teşettüt-i ârâyı safa-i nura-
nîsiyle ortadan kaldıran; ve umum ulema ve vaizleri it-
tihad-ı saadet-i millete ve icraat-ı hükûmet-i meşrutaya
hadim eden; ve adalet-i mahz ve merhametli olduğun-
dan, anasır-ı gayrimüslimeyi daha ziyade telif ve rapte-
den –evet evet daha ziyade rapteden, zira onların itmi-
nanı nokta-i diyanete istinat ettirmekledir– ve en cebîn
ve âmî bir adamı en cesur ve has adam gibi hiss-i haki-
kî-i terakki ve fedakârlık ve hubb-i vatanla mütehassis
eden; ve hâdim-i medeniyet olan sefahat ve israfat ve
edilen ilk Osmanlı anayasası.
kemal:
olgunluk, mükemmellik.
kıymet:
değer.
manyetizma:
telkin ve hipnoz yo-
lu ile birini tesir altına alma.
menafi-i umumî:
umumî faydalar,
kamu yararı.
mesafe-i terakki:
ilerleme mesa-
fesi.
mesavi-i medeniyet:
medeniye-
tin fenalıkları, kötülükleri.
metanet:
metin olma, dayanıklı-
lık, sağlamlık.
mevcudiyet:
mevcut olma, varlık.
muaheze-i dünyevî ve uhrevî:
dünya ve ahiret sorgusu.
muhafaza:
koruma.
muharrib-i medeniyet:
medeni-
yet yıkıcısı.
mütehassis:
hislenen, duygula-
nan.
nokta-i diyanet:
din noktası.
rapt:
bağlama.
safa-i nuranî:
nurlu ferahlık.
sam:
Samîler, Ortadoğulular.
sefahat:
yasak şeylere, zevk ve
eğlenceye aşırı derecede düşkün-
lük.
sırr-ı i’caz:
mu’cizeliği gösteren
sırlar.
şahs-ı manevî-i hükümet:
hükü-
meti, devletin idaresini temsil
eden manevî kişilik.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi.
tahlis:
kurtarma.
tasarruf:
idare etme, istediği gibi
kullanma.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tayy:
atlama, aşma.
tebayün-i efkâr:
fikirlerin birbiri-
ne zıt olması, düşüncelerin farklı
olması.
tekzip:
yalanlama.
telif:
uzlaştırma, bağdaştırma.
tesis:
kurma, meydana getirme.
tevhid:
birleme, birleştirme.
tevlit:
doğurma, sebep olma.
Turan:
Orta Asyalılar.
ulema:
âlimler, bilginler.
umum:
bütün.
zalâm-ı teşettüt-i ârâ:
görüş ayrı-
lıklarının yol açtığı karanlık.
zaman-ı kasîr:
kısa zaman.
zann-ı fasit:
yanlış zan.
ziyade:
çok, fazla.
adalet-i mahz:
tam, gerçek ve
kusursuz adalet.
âmî:
bilgisiz, cahil.
anasır-ı gayrimüslime:
Müs-
lüman olmayan unsurlar, Müs-
lüman olmayan milletler, top-
luluklar.
ariyan:
İranlılar.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cebîn:
korkak, cesaretsiz.
ebedî:
sonsuz, daimî.
ecanip:
ecnebiler, yabancılar.
efkâr-ı umumiye:
kamuoyu,
umumun düşüncesi, genel dü-
şünce.
ezhan:
zihinler.
hadim:
hademe, hizmetçi.
hâdim-i medeniyet:
medeni-
yet yıkıcı, medeniyeti tahrip
eden.
hatem-i enbiya:
peygamber-
lerin sonuncusu; Hz. Muham-
med (
A
.
SM
).
hayat-ı milliye:
millî hayat.
hiss-i hakikî-i terakki:
gerçek
ilerleme hissi.
hubb-i vatan:
vatan sevgisi.
hudud-i hürriyet:
özgürlük sı-
nırları.
hukukullah:
Allah’ın hukuku.
icraat-ı hükûmet-i meşruta:
meşrutiyet hükümetinin ic-
raatı, işleri.
israfat
: savurganlık.
istinat:
dayanma, güvenme.
itminan:
inanma, güvenme,
gönül rahatlığı içinde tered-
dütsüz kabul etme.
ittihad-ı saadet-i millet:
mil-
letin birlik ve mutluluğu.
ittihad-ı umumî:
genel birlik.
ittihat:
birleşme, birlik oluş-
turma.
kanun-i Esasî:
1876'da kabul
Eski said dönEmi EsErlEri
| 37 |
m
akalâT