uhuvvet ve hürriyet ve medeniyet, bataklık ve müteaffin
sulardan zehirlenmiş çiçek ve meyvelere benzer. Acaba
Şeyheyn ü ömereyn ve Harun u Me’mun ve endülüs’te-
ki emevîler, zaaf-ı dinle mi terakki ettiler? zaman-ı salif-
te âlemde hükümferma olan istibdadın pederi vahşet ol-
duğu hâlde, sadr-ı evvelin hürriyet ve adalet ve müsavat-
ları bürhan-ı bâhirdir ki, Şeriat-ı garra, hürriyet-i hakkı
ve adaleti ve ibadetteki müsavatıyla iman olunan müsa-
vat-ı hukuku cemî-i revabıt ve levazımatıyla camidir. Bu-
na binaen kat’iyen hükmediyorum, şimdiye kadar nok-
saniyetimiz ve tedenniyatımız ve sû-i ahlâkımız dört se-
bepten gelmiş:
Birincisi:
Şeriat-ı garranın adem-i müraat-ı ahkâ-
mından ve bazı hakaik-ı şer’iyeyi başka ünvanla göster-
diğinden, avamı tenfir ile itaat-ı vicdaniyelerini sarsmak-
tır. devr-i inhitatımızdan beri güya fevkaşşeriat bazı ni-
zamatı neşretmek (şeriattan izin almadan) tedennimizin
en büyük sebebidir.
İkincisi:
Bazı müdahinlerin keyfemayeşa sû-i tefsir
etmek, hâşâ, İslâmiyet’i istibdada müsait ve medeniyete
mâni gibi göstermektir.
Üçüncüsü:
zahirperest dinin cahil dostları, taassu-
bat-ı nabemahal ile bazı teşbihatı hakikat olarak telâkki
ve telkin ederek ve bunu iyilik belleyip dine hıyanet et-
mesidir.
Dördüncüsü:
Müşkilü’t-tahsil mehasin-i medeniyeti
terk ile çocuk gibi heva ve hevese muvafık zünub-i me-
savi-i medeniyeti tutî gibi taklit etmeleridir.
levazımat:
lüzumlu maddeler, ih-
tiyaç maddeleri.
mâni:
engel.
mehasin-i medeniyet:
medeni-
yetin güzellikleri.
muvafık:
uygun, münasip.
müdahin:
dalkavuk.
müsait:
uygun, münasip.
müsavat:
müsavilik, eşitlik.
müsavat-ı hukuk:
hukuktaki eşit-
lik.
müşkilü’t-tahsil:
elde edilmesi
güç olan.
müteaffin:
kötü koku yayan.
nizamat:
nizamlar, düzenlemeler.
noksaniyet:
eksiklik, noksanlık.
ömereyn:
Hz. Ömer ve sekizinci
Emevi halifesi Ömer bin Abdülaziz.
peder:
baba.
sadr-ı evvel:
İslâm’ın ilk dönemi.
sû-i ahlâk:
kötü ahlâk.
sû-i tefsir:
yanlış yorumlama.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi.
Şeriat-ı Garra:
parlak ve nurlu şe-
riat; İslâm dini.
Şeyheyn:
Hz. Ebu Beikir (r.a.) ile Hz.
Ömer (r.a).
taassubat-ı nâbemahal:
yersiz
bağnazlıklar.
tedenni:
gerileme, daha kötü bir
dereceye düşme.
tedenniyat:
tedenniler, gerileme-
ler.
telâkki:
anlama, kabul etme.
telkin:
fikir aşılama, zihinde yer
ettirme.
tenfir:
nefret ettirme.
terakki:
ilim, sanat ve teknik gibi
alanlarda ilerleme, daha yüksek
bir seviyeye gelme.
teşbihat:
benzetmeler, teşbihler.
tutî:
dudu kuşu, papağan.
uhuvvet:
kardeşlik.
vahşet:
yabanî ve vahşî olan şey,
medeniyetin zıddı.
zaaf-ı din:
din zayıflığı.
zahirperest:
dış görünüşe göre
hüküm veren.
zaman-ı salif:
geçmiş zaman.
zünub-i mesavi-i medeniyet:
medeniyetin günah ve kötülükleri.
adem-i müraat-ı ahkâm:
hü-
kümlere riayet etmeme, uy-
mama.
avam:
kültürlü, yüksek taba-
kadan olmayan; cahil halk ta-
bakası.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
bürhan-ı bâhir:
büyük ve ge-
niş delil.
cami:
toplayan, içine alan,
kapsayan.
cemî-i revabıt:
bütün rabıta-
lar, bağlar.
devr-i inhitat:
gerileme, çö-
küş devri.
fevkaşşeriat:
şeriat üstü.
hakaik-ı şer’iye:
şer’î hakikat-
ler.
hakikat:
gerçek, doğru.
hâşâ:
asla, kat’iyen, öyle değil,
Allah göstermesin.
heva:
nefsin hoşuna giden za-
rarlı ve günah olan istek ve ar-
zular.
heves:
nefsin hoşuna giden,
gelip geçici istek.
hükümferma:
hükümran, hü-
küm süren.
hürriyet-i hak:
hak özgürlüğü.
istibdat:
baskı, baskıcı yöne-
tim, kendi başına ve hiç bir ni-
zama ve kanuna bağlı olma-
dan yönetme, keyfî idare sis-
temi.
istibdat:
kendi başına ve hiç
bir nizama ve kanuna bağlı ol-
madan yönetme, keyfî idare
sistemi.
itaat-i vicdaniye:
vicdana uy-
ma, vicdanı dinleme..
kat’iyen:
kesin olarak, kesin-
likle.
keyfemayeşa:
canı istediği gi-
bi.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 35 |
m
akalâT