ihtilâf-ı dâhilîden mahvolduğu gibi, ihtilâftan tevellüt
eden şûrişle merhamet-i pederâneye bedel buğz-i zali-
mâneyi davet ediyor. Hem de medeniyetin ruh-i hayatı
olan fünun ve maarif-i cedidesinden kürdler nefret et-
mişler.
1. zahiren ecanipten geldiğinden,
2. Bazı mesail-i fenniye, bazı hikâyat-ı İslâmiye ve ba-
zı teşebbühat ile –ki avam-ı nâs sathî olarak akide ve ha-
kikat telâkki etmişlerdir– müsademat ve münakazatların-
dan,
3. Ve her kemalin madeni bildikleri medarisin usulüne
muhalefetten,
4. Ve bazı ehl-i mektebe, İslâmiyet’i yalnız zevahir ve
taklidî olarak bir akide-i tıflâne ile fünunumuza kesbetti-
ği meleke-i feylesofâneye karşı muhakeme ve mukabele
etmekle vadi-i evham ve şukûka düştüklerinden kürdler
maarif-i cedideden gayet ürküyorlar.
Bunun çare-i yegânesi:
Aşiret, alaylılık ve askerlik
bab-ı âlîsi ile mekâtip ve maarifi içlerine idhal ve maden-i
saadetleri olan medaris-i münderiseyi ihya ile ulûm-i diniye
ile beraber fünun-i lâzıme-i medeniyeyi kürd uleması
tedris etmektir.
Hulâsatü’l-kelâm
: Her milletin, lâsiyyema, kürdlerin
hablülmetini ve unsur-i hayatı olan ittihat, eğer bir kasır
olsa, aşiret alayları ve her ünvana galebe çalan askerlik
esaslı ve uzun bir temel ve muhkem bir tavan olacaktır.
maden:
asıl, esas, kaynak.
maden-i saadet:
mutluluk kayna-
ğı.
medaris:
medreseler.
medaris-i münderise:
silinmiş, izi
kalmamış medreseler.
mekâtip:
mektepler.
meleke-i feylesofâne:
filozofa ya-
kışır kabiliyet.
merhamet-i pederâne:
babaca
acıma.
mesail-i fenniye:
fen bilimlerinin
ortaya koydukları.
muhakeme:
akıl yürütüp doğru
netice elde edebilme, tartma, de-
ğerlendirme, yargılama.
muhalefet:
zıtlık, aykırılık, ayrılık.
muhkem:
sağlam, dayanıklı.
mukabele:
karşı gelme, karşı koy-
ma.
münakazat:
zıtlıklar, uyuşmazlık-
lar.
müsademat:
çarpışmalar, vuruş-
malar.
ruh-i hayat:
hayatın ruhu.
sathî:
yüzeysel, derine inmeyen,
üstün körü.
şûriş:
kargaşa, düzensizlik, asayiş-
sizlik.
taklidî:
taklitle yapılan.
tedris:
okutma, ders verme.
telâkki:
anlama, kabul etme.
teşebbühat:
benzetmeler.
tevellüt:
doğma, doğum.
ulema:
âlimler, bilginler.
ulûm-i diniye:
dinî ilimler.
unsur-i hayat:
hayatın esası.
usul:
metot, metodoloji; esaslar,
kaideler.
vadi-i evham ve şükûk:
vehim ve
şüpheler vadisi.
zahiren:
görünüşte.
zevahir:
dış görünüş.
akide:
inanç, iman.
akide-i tıflâne:
çocukça bir
inanç, çocukça bir itikat.
avam-ı nâs:
insanlar okuma
yazması az, fikren zayıf olanla-
rı.
bab-ı âlî:
yüce kapı.
buğz-i zalimâne:
zalimce kin.
çare-i yegâne:
tek çare, tek çı-
kar yol.
ecanip:
ecnebiler, yabancılar.
ehl-i mektep:
mektepli, okul-
lu, eğitim ve tahsil görenler.
fünun:
fen bilimleri.
fünun:
fenler.
fünun-u Iâzime-i medeniye:
medeniyetin gereği olan fen-
ler.
galebe çalmak:
galip gelmek,
üstün gelmek.
gayet:
son derece.
hablülmetin:
sağlam ip.
hikâyat-ı islâmiye:
İslâmi-
yet’e dayanan hikâyeler.
hulâsatü’l-kelâm:
sözün özü,
sözün kısası.
idhal:
dâhil etme, içine alma,
sokma.
ihtilâf:
ayrılık, bir konuda fark-
lı görüş ve düşünüş, fikir ayrılı-
ğı.
ihtilâf-ı dâhilî:
iç çekişmeler.
ihya:
canlandırma, diriltme,
hayat verme.
ittihat:
birleşme, birlik oluş-
turma.
kasır:
saray, köşk.
kemal:
olgunluk, mükemmel-
lik.
kesb:
kazanma.
lâsiyyema:
hususan, özellikle.
maarif:
eğitim, öğretim siste-
mi, bilgiler, ilimler.
maarif-i cedide:
yeni eğitim
ve öğretim sistemi.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 27 |
m
akalâT