Ve o cennet-i medeniyet kapısı olan askerlik cihetiyle,
bostan-ı maarife karşı açılmış ve mekteb-i aşair denilen
küçük bir pencereyi, kapatılmasıyla ziya-i hakikatle te-
nevvür eden ve o menazır-ı behiceyi seyreden ve o mey-
velerden lezzet-i hakikiye-i daimeyi duyan bîçare etfal-i
ekrad’ın neşatlarını söndürmekle zulmet-i me’yusiyete
düştükleri için, büyük bir unsur-i sadıkın esas-ı sadâkatle-
rini sarsmıştır. Bundan ibret alınız. pencerenin kapatıl-
masıyla böyle olursa, kapının seddi ile neler olmaz?
Hem de vahşet ve ihtilâf ve aşairlik ve hükûmetsizlik
netaic-i zaruriyesi olan fenalıkları kürdlere sebeb-i kemal
olan askerlik mürafakatıyla illet-i tardiye gibi illet yap-
mak, bir büyük âlimin işlediği bir kabahatle ilmi tezyif ve
muzır bilmek gibidir. Şimdiye kadar Hamidiye, zayıf hü-
kûmet-i sabıkanın hudud-i mühimmini muhafaza ve düş-
man-ı vatanın tepesine bir asa-i tehdit idi ve muhakkak
olan çok mazarrat-ı adîdeye karşı bir sedd-i âhenin teşkil
eylemişlerdi. Hâkimiyet-i milleti temin eden efkâr-ı umu-
miyenin düşman-ı bîamanı o gebermiş olan istibdadı ib-
ka; ve ilka-i ihtilâf ile, efkâr-ı umumiyeyi tefrika ile imha;
efkâr-ı umumiyeyi tenvir ve taskil eden maarifi ifna ve
imdad-ı cehalet ile itfa ettiğinden, şimdi dişleri dökülmüş
olan eski hükûmet büyük bir kabahat işlemiş ki, kefare-
ti, kaç seneye kadar yeni hükûmet-i âdile bizi ihmal ve
müsamaha etmektedir. tâ ki, kafile-i hayat-ı millî ve mu-
hafaza-i hukuk olan efkâr-ı umumiyeyi tevlit eden ittihadı
ve efkâr-ı umumiyenin dürbünü ve seyf-i kàtıı ve menar-ı
rehberi olan maarifi tesis etmeye muvaffak olalım.
asa-i tehdit:
tehdit sopası.
aşair:
aşiretler.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
bostan-ı maarif:
eğitim, öğretim
bahçesi.
cennet-i medeniyet:
medeniyet
cenneti.
düşman-ı bîaman:
amansız düş-
man.
düşman-ı vatan:
vatan düşmanı.
efkâr-ı umumiye:
kamuoyu,
umumun düşüncesi, genel düşün-
ce.
esas-ı sadâkat:
bağlılığın, samimi-
yetin esası, temeli.
etfal-i Ekrad:
Kürdlerin çocukları.
hâkimiyet-i millet:
milletin hâki-
miyeti.
hudud-i mühim:
önemli sınırlar.
hükümet-i âdile:
adaletli yöne-
tim, adil hükümet.
hükümet-i sabıka:
geçmiş hükü-
met.
ibka:
devam ettirme, sürekli kıl-
ma.
ifna:
sonlandırma, sona erdirme.
ihmal:
önemsememe, gereken ilgi
ve önemi gerektiği şekilde göster-
meme.
ihtilâf:
ayrılık, bir konuda farklı gö-
rüş ve düşünüş, fikir ayrılığı.
ilka-i ihtilâf:
fikir ayrılığını telkin
etme, aşılama.
illet:
sebep.
illet-i tardiye:
kovma sebebi.
imdad-ı cehalet:
cahilliğin yardı-
mı.
imha:
ortadan kaldırma, mahvet-
me.
istibdat:
hiç bir kanuna tâbi olma-
dan yönetme, keyfî idare sistemi,
baskı, baskıcılık.
itfa:
söndürme.
ittihat:
birleşme, fikir birliği etme.
kafile-i hayat-ı millî:
kamuoyu-
nun dayanağı olan milletin top-
lumsal hayatı.
kefaret:
bir hatanın, günahın, ka-
bahatin affı için ödenen karşılık..
lezzet-i hakikiye-i daime:
de-
vamlılıktaki gerçek tat.
maarif:
bilgiler, ilimler.
maarif:
eğitim, öğretim sistemi,
bilgiler, ilimler.
mazarrat-ı adîde:
sayısız zararlar.
mekteb-i aşair:
aşiret okulları.
menar-ı rehber:
yol gösteren reh-
ber, kılavuz.
menazır-ı behice:
güzel manzara-
lar.
muhafaza:
koruma.
muhafaza-i hukuk:
hukukun
korunması.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
muzır:
zararlı, zarar veren.
mürafakat:
arkadaşlık.
müsamaha:
göz yumma, hoş-
görü.
neşat:
kalbde oluşan neşe,
mutluluk.
netaic-i zaruriye:
zarurî, kaçı-
nılmaz sonuçlar.
sebeb-i kemal:
büyüklük ve
olgunluk sebebi.
sedd-i âhenin:
demirden set.
seyf-i kàtı:
keskin kılıç.
taskil:
cilâ vurma, cilâlama.
tefrika:
ayrılık, bölünme.
tenevvür:
nurlanma, parlama,
aydınlanma.
tenvir:
aydınlatma.
tesis:
kurma, meydana getir-
me.
teşkil:
oluşturma, şekillendir-
me.
tevlit:
doğurma, sebep olma.
tezyif:
küçük düşürme.
unsur-i sadık:
samimiyetle
bağlı irk, etnik grup.
vahşet:
yabanî ve vahşî olan
şey, medeniyetin zıddı.
ziya-i hakikat:
hakikat ışığı.
zulmet-i me’yusiyet:
ümitsiz-
lik karanlığı.
m
akalâT
| 20 |
Eski said dönEmi EsErlEri