Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 144

Dokuzuncu Sual:
Acaba bahçıvan bir bahçenin kapı-
sını açsa, herkese ibahe etse, sonra da zayiat vuku bulsa
kabahat kimdedir?
Onuncu Sual:
Fikir ve söz hürriyeti verilse, sonra da
muaheze olunsa, acaba bîçare milleti ateşe atmak için
bir plân olmaz mı? Böyle olmasaydı, başka bahaneyle
mevki-i tatbike konulaca€ı hayale gelmez miydi?
On Birinci Sual:
Herkes meşrutiyete yemin ediyor.
Hâlbuki, ya müsemma-i meşrutiyete kendi muhalif veya
muhalefet edenlere karşı sükût etse, acaba kefaret-i ye-
min vermek lâzım gelmez mi? Ve millet yalancı olmaz
mı? Ve masum olan efkâr-ı umumiye yalancı, bunak ve
gayr-i mümeyyiz addolunmaz mı?
elhâsıl
: Şedit bir istibdat ve tahakküm, cehalet cihe-
tiyle şimdi hükümfermadır. güya istibdat ve hafiyelik te-
nasuh etmiş. Ve maksat da sultan Abdülhamid’den istir-
dad-ı hürriyet de€ilmiş. Belki, hafif ve az istibdadı, şid-
detli ve kesretli yapmakmış!
Yarım Sual:
nazik ve zayıf bir vücut ki, sivrisineklerin
ve arıların ısırmasına tahammül edemedi€i için, gayet te-
lâş ve zahmetle onları def’e çalışırken, biri çıksa dese ki:
“Maksadı sivrisinekleri, arıları defetmek de€il, belki bü-
yük aslanı ikaz edip kendine musallat etmek ister.” Aca-
ba böyle demekle hangi ahma€ı kandıracaktır?
sualin di€er yarısı çıkmaya izin yoktur.
i
ki
m
ekTeB
-
i
m
usîBeTin
Ş
aHadeTnamesi
| 144 |
Eski said dönEmi EsErlEri
addolunmak:
sayılmak, kabul
edilmek.
ahmak:
pek akılsız, sersem, buda-
la.
bahane:
asıl sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
belki:
şüphesiz.
bîçare:
çaresiz, zavallı, şaşkın.
bunak:
aklı bozulmuş.
cehalet:
bilmezlik, ilimden yoksun
olmak.
cihetiyle:
sebebiyle, yönüyle, ba-
kımından.
def’:
savmak, uzaklaştırmak.
defetmek:
kovmak, uzaklaştır-
mak.
efkâr-ı umumiye:
toplumun fikri,
herkesin düşüncesi.
elhâsıl:
özetle, sözün kısası.
fikir:
düşünme, düşünce.
gayet:
son derece.
gayr-i mümeyyiz:
faydalıyı zarar-
lıyı ayırt edemeyen.
güya:
sanki.
hafiyelik:
saklı ve gizli şeyleri
araştıran, casusluk.
hâlbuki:
oysa ki.
hükümferma:
hüküm süren.
hürriyet:
serbestlik, hür oluş.
ibahe etmek:
herkesin istifadesi-
ne sunmak, ba€ışlamak.
ikaz etmek:
dikkat çekmek, uyar-
mak.
istibdat:
despotizm; hak ve huku-
ku tanımama, keyfî uygulama, zu-
lüm ve tahakküm.
istirdad-ı hürriyet:
hürriyeti geri
istemek.
kabahat:
kusur, suç.
kefaret-i yemin:
yaptı€ı bir yemi-
ni bozan yerine getirmesi gereken
kefaret.
kesretli:
çok fazla.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
maksat:
kastedilen, istenilen şey.
masum:
suçsuz, kabahatsiz.
meşrutiyet:
Osmanlılarda
1876 Anayasasıyla başlayan,
1908
de€işikli€iyle
devam
eden hukukî ve siyasî döneme
verilen ad.
mevki-i
tatbik:
uygulama
mevkii, uygulama yeri, maka-
mı.
muaheze:
azarlama; tenkit,
itiraz, kınama.
muhalefet etmek:
zıt düşün-
cede bulunmak, aykırı olmak.
muhalif:
muhalefet eden, ay-
kırılık gösteren.
musallat:
aşırı derecede sata-
şan.
müsemma-i
meşrutiyet:
meşrutiyet diye isimlendirilen.
nazik:
narin, ince.
plân:
tertip.
sual:
soru.
sultan:
padişah, hükümdar; ik-
tidar sahibi; mutlak iktidar sa-
hibi olan.
sükût etmek:
susmak, ses çı-
karmamak.
şedit:
şiddetli, tesirli.
tahakküm:
zorbalık etmek,
zorla hükmetmek.
tahammül etmek:
zora da-
yanmak, sabretmek.
telâş:
acelecilik.
tenasuh etmek:
ruhun başka
bedende dirildi€ine
inanılan
batıl itikat.
vuku bulmak:
olmak, meyda-
na gelmek.
vücut:
gövde, beden.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, me-
şakkat.
zayiat:
kayıplar, yitikler; zarar
ve ziyan.
1...,134,135,136,137,138,139,140,141,142,143 145,146,147,148,149,150,151,152,153,154,...790
Powered by FlippingBook