fırka-i halise dedi€iniz adamlar böyle mihenge vurulsa-
lar, kaç tanesi sa€lam çıkacaktır?
e€er meşrutiyet bir fırkanın istibdadından ibaretse ve
hilâf-ı şeriat hareketse,
(HaşİYe)
l
™` p
én
`Jr
ô o
e
u
Ên
G p
¿n
Ón
?s
ãdG p
ón
¡°r
û n
«`r
?n
a
.
zira,
yalanlarla ittihat yalandır ve ifsadat üzerine mües-
ses olan ism-i meşrutiyet fasittir. müsemma-i meşrutiyet
hak, sıdk, muhabbet ve imtiyazsızlık üzerine beka bula-
caktır.
Maatteessüf, bunu kemal-i telâş ve teessüfle ihtar edi-
yorum ki: Meselâ, bir âlim-i zîtehevvür ki, sıfat-ı ilim
kendini fesat ve fenalıktan menetmişken, daima onun sı-
fat-ı tehevvüründen vücuda gelen fesat ve fenalı€ın zikri
vaktinde onu âlimlikle yâd etmek ve sıfat-ı ilme ilişmek,
nasıl ilme husumet ve adaveti ima eder; kezalik, şeriat-ı
mutahharanın ve İttihad-ı Muhammedînin
(
AsM
)
ism-i
mukaddesi ki; fırkaların a€raz-ı şahsiye ve hilâf-ı şeriat ile
ektikleri tohum-i fesadı, bir milyon fişek havaya atıldı€ı
ve umum siyaset ve asayiş efrat elinde kaldı€ı ve ortalık
anarşist gibi oldu€u hâlde, o müthiş fırtına mu’cize-i şe-
riatla kansız, hafif geçti€i hâlde, o mübarek namla o
müthiş fesadı binden bir dereceye indirmekle beraber
daima o ismi garaz sahiplerine siper göstermek, pek bü-
yük ve tehlikeli bir noktaya, belki ukde-i hayatiyeye iliş-
mektir ki, dehşetinden her bir vicdan-ı selim titriyor,
da€dar-ı teessüf oluyor.
i
ki
m
ekTeB
-
i
m
usîBeTin
Ş
aHadeTnamesi
| 138 |
Eski said dönEmi EsErlEri
HaşİYe:
Bütün dünya, cin ve ins şahit olsun ki ben mürteciyim.
adavet:
düşmanlık, husumet.
a€raz-ı şahsiye:
şahsî kin ve ga-
razlar.
âlim:
ilim adamı.
âlim-i zîtehevvür:
öfkeli âlim,
düşünmeden ani karar veren âlim.
anarşist:
hiçbir düzen ve otorite
tanımayan, karışıklık.
asayiş:
kanun ve nizam hakimiye-
tinin sa€lanması; düzen, nizam.
beka:
kalıcılık, devamlılık.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisimler-
den ibaret bir yaratık.
da€dar-ı teessüf:
ah vah iniltisi.
daima:
sürekli, her zaman.
dehşet:
korkmak, ürkmek.
derece:
seviye.
efrat:
fertler.
fasit:
bozuk, bozulmuş.
fenalık:
kötülük.
fesat:
karışıklık, bozgunculuk.
fırka:
cemiyet; siyasî parti.
fırka-i halise:
saf, temiz topluluk,
halis grup, samimî cemaat.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca niyet,
kin.
hak:
adâlet, insaf.
haşiye:
dipnot.
hilâf-ı şeriat:
dine aykırı.
husumet:
hasım olma hâli, hasım-
lık.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
ifsadat:
fesada u€ratmalar, düzen-
sizlik meydana getirmeler.
ihtar etmek:
hatırlatmak; dikkat
çekmek.
ilim:
bilme, biliş, bilgi.
ima etmek:
dolaylı, üstü kapalı
ifade etmek.
imtiyazsızlık:
ayrıcalıksızlık, eşit-
lik.
ins:
insan, beşer, Âdemo€lu.
ism-i meşrutiyet:
meşrutiyet adı.
ism-i mukaddes:
kutsal, ulvi, yüce
isim.
istibdat:
baskı, baskıcı yönetim,
keyfî idare sistemi.
ittihad-ı muhammedî:
Süheyl Pa-
şa, Mehmet Sadık, Ferik Rıza Paşa,
Derviş Vahdeti ve arkadaşları tara-
fından İstanbul’da 5 Nisan 1909 ta-
rihinde kurulan bir cemiyet.
ittihat:
aynı fikir ve görüşte ol-
mak, fikir birli€i etmek.
kemal-i telâş ve teessüf:
tam bir
telaş ve üzüntü.
kezalik:
bu da öyle, böylece, ha-
keza.
maatteessüf:
yazık ki, üzülerek
belirteyim ki.
menetmek:
engellemek, mani ol-
mak.
meselâ:
misal olarak, şunun gibi,
söz gelişi, faraza.
meşrutiyet:
başında hükümdar
bulunmakla birlikte seçimle kuru-
lan bir yasama meclisine dayanan,
yürütmesi denetime açık ana-
yasal idare şekli.
mihenk:
altının ayarını ölç-
mekte kullanılan taş.
mu’cize-i şeriat:
şeriatın, dinin
mu’cizesi.
muhabbet:
sevgi, sevme.
mübarek:
kutsal olan.
müesses:
kurulmuş, kurulu;
temeli atılmış.
mürteci:
eski düzeni savunan,
gerici.
müsemma-i
meşrutiyet:
meşrutiyet diye isimlendirilen.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, korkutan.
nam:
ad, isim.
sıdk:
do€ruluk, samimîlik.
sıfat-ı ilim:
ilim sıfatı, ilim ada-
mı oluş.
sıfat-ı tehevvür:
sonunu dü-
şünmeden öfke ile hareket et-
me özelli€i.
siper:
saklanılacak yer.
şahit:
tanık.
şeriat-ı mutahhara:
tertemiz
Şeriat.
tohum-i fesad:
fesat, bozgun-
culuk çekirde€i.
ukde-i hayatiye:
hayatla ilgili
dü€üm, hayat dü€ümü.
vaktinde:
zamanında.
vicdan-ı selim:
sa€lam, kusur-
suz vicdan.
vücuda gelmek:
meydana
gelmek, ortaya çıkmak.
yâd etmek:
hatırlamak, an-
mak, hatıra getirmek.
zikir:
hatıra getirmek, anmak.
zira:
çünkü.