inkılâbı vücuda getiren zevatın tahakkümatıyla ve itaat-i
askeriyeye münafi olan hürriyet-i mutlaka efrada sirayet-
le ve adab-ı diniyeye muhalif zannettikleri şeyleri bazı
dikkatsizlerin efrada telkinatıyla ve itaat bozulduktan
sonra müstebitler, cahil mutaassıplar, dinde hassas, mu-
hakeme-i akliyede noksan olanlar iyilik zannıyla o batak-
lık zeminde tohum ekmeye başlamasıyla ve devletin
umum siyaseti cahil efradın elinde kalmakla ve bir milyo-
na yakın fişek havaya atılmakla ve dâhil ve hariç müddei-
ler parmak vurmakla ortalık anarşistlik hâline girdi€in-
den bu hâdisenin istidad-ı tabiîsi hercümerç ve müdaha-
le-i ecnebi iken, min indillah, ism-i şeriat o müteaddit
sebeplerden çıkan ervah-ı habise ve münteşireyi yuvala-
rına irca ile, on üç asırdan sonra bir mu’cize daha gös-
terdi.
Hem geçen inkılâb-ı azîmde ordu ve ulemanın “Meş-
rutiyet şeriata müstenittir” diye yükselen sedası, umum
ehl-i İslâm’ın vicdanlarını manyetizmalandırdı. o inkılâp,
inkılâpların kaide-i tabiiyesini hark ile, şeriatın tesir-i
mu’cizânesini gösterdi. Ve daima da gösterecektir.
nisanın nısf-ı ahirinde çıkan gazetelerin esas-ı fikirleri-
ne muterizim. Şöyle ki:
Hayat onun yoluna feda edilen ve hayattan bin dere-
ce daha yüksek olan haysiyet ve itaat-i askeriyeyi, haya-
ta feda edilen ve ehl-i vicdan nazarında gayet hasis olan
âmâl-i nameşruaya feda etmeye ihtimal verdiler.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 141 |
d
ivan
-
ı
H
arB
-
i
Ö
rfî
istidad-ı tabiî:
normal kabiliyet,
normal işleyiş.
itaat:
boyun e€me, uyma.
itaat-i askeriye:
askerin üstünün
emriyle hareket etmesi, askeri di-
siplin.
kaide-i tabiiye:
bilinen normal
kural.
manyetizma:
büyülemek; tesir al-
tına almak.
meşrutiyet:
başında hükümdar
bulunmakla birlikte seçimle kuru-
lan bir yasama meclisine dayanan,
yürütmesi denetime açık anaya-
sal idare şekli.
minindillah:
Allah tarafından.
mu’cize:
insanların yapmaktan
aciz kaldıkları ola€anüstü durum.
muhakeme-i akliye:
karar ver-
mek için akılla iyi düşünme, hü-
küm verme.
muhalif:
uymayan, karşı, zıt.
mutaassıp:
körü körüne bir fikre
ba€lı olan, ba€naz.
muteriz:
itiraz eden, karşı çıkan,
itirazcı.
müdahale-i ecnebi:
yabancı mü-
dahalesi.
müddei:
iddiacı, suçlayıcı.
münafi:
zıt, uymaz, aykırı.
müstebit:
istibdatta bulunan,
hükmü altında bulunanlara söz
hakkı ve hareket serbestli€i ver-
meyen.
müstenit:
istinat eden, dayanan.
müteaddit:
birçok, çeşitli.
nazar:
bakış; düşünme, fikir.
nısf-ı ahir:
ikinci yarı.
seda:
ses, haykırış.
sirayet:
bulaşmak; yayılmak, da-
€ılmak.
siyaset:
devlet idaresi ile ilgili
esaslar; politika.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi; din.
tahakkümat:
baskılar, zorbalıklar;
hüküm sürmeler.
telkinat:
telkinler, aşılamalar.
tesir-i mu’cizâne:
ola€anüstü etki.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
vicdan:
his, duygu.
vücuda getirmek:
meydana getir-
mek, yapmak.
zan:
zannetme, sanma.
zannetmek:
sanmak.
zemin:
yer.
zevat:
zatlar, şahıslar, kimseler.
adab-ı diniye:
İslâmiyetin
edepleri.
âmâl-i nameşrua:
meşru ol-
mayan işler.
anarşistlik:
bozgunculuk, kar-
gaşacılık.
cahil:
bilgisiz, bilmeyen.
dâhil:
içerde.
daima:
sürekli, her zaman.
derece:
basamak, kademe.
efrat:
fertler, bireyler.
ehl-i islâm:
İslâm toplulu€u,
Müslümanlar.
ehl-i vicdan:
vicdan ve mer-
hamet sahibi olanlar.
ervah-ı habise ve münteşire:
etrafa yayılan ve itaati sevme-
yen anarşist ruhlar.
esas-ı fikir:
asıl fikir, esas gö-
rüş.
feda etmek:
gözden çıkar-
mak, u€runa vermek.
fişenk:
tüfekle atılan mermi.
gayet:
son derece.
hâdise:
vakıa, olay.
hâline:
durumuna, şekline.
hariç:
dışardan, ecnebi.
hark:
yakmak.
hasis:
baya€ı, kötü.
hassas:
dikkatli, duyarlı.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
hercümerç:
karmakarışık, dar-
mada€ınık.
hürriyet-i mutlaka:
sınırsız
hürriyet, hudutsuz serbestlik.
ihtimal:
olabilirlik, gerçekleşe-
bilirlik.
inkılâb-ı azîm:
büyük inkılâp,
büyük ve köklü de€işiklik.
inkılâp:
de€işim, dönüşüm;
devrim.
irca:
geri çevirmek, geri dön-
dürmek.
ism-i şeriat:
şeriat ismi, din
adı.