Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 140

2. Fırkaların meydan-ı münakaşatı olan vükelâyı teb-
dil idi.
3. sultan-ı mazlumu sukut-i musammemden kurtar-
maktı.
4. Hissiyat-ı askeriyenin ve adab-ı dindarânelerinin
muhalif telkinatın önüne set olmaktı.
5. pek çok büyütülen Hasan Fehmi Bey’in kàtilini
meydana çıkarmaktı.
6. kadro haricine çıkanları ve alay zabitlerini ma€dur
etmemekti.
7. Hürriyeti, sefahate şümulünü men ve adab-ı şeriat-
la tahdit ve avamın siyaset-i şer’î bildikleri yalnız kısas ve
kat-ı yed haddini icra idi.
Fakat, zemin bataklık ve dam ve plân serilmişti. Mu-
kaddes olan itaat-i askeriye feda edildi. üssülesas esbap,
fırkaların taraftarâne ve garazkârâne münakaşatı ve ga-
zetelerin belâgat yerine mübalâ€at ve yalan ve ifratper-
verâne keşmekeşleri idi.
Bu metalib-i seb’ada, nasıl ki yedi renk çevrilse yalnız
beyaz görünür, bunda da yalnız ziya-i şeriat-ı beyza tecel-
li etti. zira fesadın önüne set çekti. Hem de mukaddime-
deki hakikat düşünülse, her yerinde şeriatın ism-i müba-
re€inin mu’cizesi görünür.
elhâsıl
: sekiz-dokuz ayda gazetelerin heyecan verici
neşriyatıyla ve fırkaların cemiyetlere fedaî yazmakla ve
i
ki
m
ekTeB
-
i
m
usîBeTin
Ş
aHadeTnamesi
| 140 |
Eski said dönEmi EsErlEri
adab-ı dindarâne:
dindara yakışır
edepler.
adab-ı şeriat:
dinin verdi€i edep-
ler.
alay:
üç tabur piyade veya beş
bölük süvari askerinden oluşan
askeri kuvvet.
avam:
kültürlü, yüksek tabakadan
olmayan halk tabakası.
belâgat:
sözün güzel olmakla be-
raber yerinde, durum ve yere uy-
gun olması.
cemiyet:
topluluk, birlik; hey’et.
dam:
tuzak, hile.
elhâsıl:
sözün kısası, uzatmayalım,
kısacası.
esbap:
nedenler, sebepler.
fakat:
ama, şu kadar var ki.
feda etmek:
gözden çıkarmak,
u€runa vermek.
fedaî:
mühim bir maksat u€runa
canını vermeye hazır bulunan.
fesat:
bozukluk; fenalık, kötülük.
fırka:
cemaat, cemiyet; siyasî par-
ti.
garazkârâne:
düşmanlı€a kapıla-
rak, düşmancasına.
had:
şeriatça verilen ceza.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı ve
esası.
haricine:
dışına.
heyecan:
coşkunluk, coşmak.
hissiyat-ı askeriye:
askeriyenin
hisleri, askerlerin duyguları.
hürriyet:
serbestlik, hür oluş.
icra:
bir işi yerine getirmek, yap-
mak.
ifratperverâne:
aşırı gitmeyi se-
vercesine.
ism-i mübarek:
mübarek isim.
itaat-i askeriye:
askerin bir üstü-
nün emrini dinlemesi, askeri disip-
lin.
kadro:
ekip.
kat-ı yed:
el kesme.
kàtil:
katleden, öldüren.
keşmekeş:
karışıklık; çekişme,
kavga.
kısas:
öldüreni öldürmek, yarala-
yanı yaralamak gibi suçun cinsiyle
cezalandırmak.
ma€dur:
haksızlı€a u€ramış, zarar
ve ziyan görmüş.
men:
durdurmak, önlemek.
metalib-i seb’a:
yedi istek, yedi
arzu.
meydan:
orta, açık.
meydan-ı münakaşat:
münaka-
şaların, çekişmelerin yapıldı€ı
meydan, alan.
mu’cize:
insanların yapmaktan
aciz kaldıkları ola€anüstü durum.
muhalif:
aykırılık gösteren, uyma-
yan.
mukaddes:
kutsal, aziz.
mukaddime:
önde bulunan.
mübalâ€at:
mübala€alar,
abartmalar, aşırı büyütmeler.
münakaşat:
münakaşalar,
tartışmalar.
neşriyat:
basılıp da€ıtılan yazı-
lar, eserler, makaleler.
plân:
bir şeyi gerçekleştirmek
için yapılan düzenleme.
sefahat:
yasak şeylere, zevk
ve e€lenceye aşırı derecede
düşkünlük.
set:
mâni, engel.
siyaset-i şer’î:
dinî yönetim,
şeriatla idare.
sukut-i musammem:
birini
bulundu€u makamdan düşür-
me kararı alma.
sultan-ı mazlum:
zulme u€ra-
mış kendine büyük haksızlık
yapılmış hükümdar.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi; din.
şümul:
içine almak, kapsa-
mak.
tahdit:
hudutlandırmak, sınır-
lamak.
taraftarâne:
taraflı olarak, ta-
raf tutarak, taraftarlık ederek.
tebdil:
de€iştirmek.
tecelli etmek:
açıkça ortaya
çıkmak, görünmek.
telkinat:
telkinler, aşılamalar.
üssülesas:
asıl olan.
vükelâ:
vekiller.
zabit:
subay, askere kumanda
eden rütbeli asker.
zemin:
temelin oturdu€u sa-
tıh.
ziya-i şeriat-ı beyza:
parlak
şeriat ışı€ı, İslâmî hükümlerin
insanlı€ı aydınlatan ışı€ı.
1...,130,131,132,133,134,135,136,137,138,139 141,142,143,144,145,146,147,148,149,150,...790
Powered by FlippingBook