şekline girse, ona taarruz edenlerin cezası nedir? Belki,
hakikaten onlar yılandırlar, haydutturlar ve istibdattırlar.
Üçüncü Sual:
Acaba, müstebit yalnız bir şahıs mı
olur? Müteaddit şahıslar müstebit olmaz mı? Bence, kuv-
vet kanunda olmalı. Yoksa istibdat münkasım olmuş olur
ve komitecilikle tam şiddetlenir.
Dördüncü Sual:
Bir masumu idam etmek mi, yoksa
on caniyi affetmek mi daha zarardır?
Beşinci Sual:
Maddî tazyikler, ehl-i meslek ve fikre
galebe etmedi€i gibi, daha ziyade nifak ve tefrika vermez
mi?
Altıncı Sual:
Bir maden-i hayat-ı içtimaiyemiz olan it-
tihad-ı millet, ref-i imtiyazdan başka ne ile olur?
Yedinci Sual:
Müsavatı ihlâl ve yalnız bazılara tahsis
ve haklarında kanunu tamamıyla tatbik etmek, zahiren
adalet iken, bir cihette acaba müsavatsızlıkla zulüm ve
garaz olmaz mı? Hem de tebrie ve tahliye ile masumiyet-
leri tebeyyün eden ekser mahpusînin, belki yüzde sekse-
ni masum iken, acaba ekseriyet nokta-i nazarında bu hâl
hükümferma olsa, garaz ve fikr-i intikam olmaz mı? di-
van-ı Harbe diyece€im yok, ihbar edenler düşünsünler.
Sekizinci Sual:
Bir fırka kendisine bir imtiyaz taksa,
herkesin en hassas nokta-i asabiyesine daima dokundu-
ra dokundura zorla herkesi meşrutiyete muhalif gibi gös-
terse ve herkes de onların kendilerine taktı€ı ism-i meş-
rutiyet altında olan muannit istibdada ilişmişse, acaba
kabahat kimdedir?
Eski said dönEmi EsErlEri
| 143 |
d
ivan
-
ı
H
arB
-
i
Ö
rfî
komitecilik:
siyasi bir maksat için
gizli cemiyet kurma.
kuvvet:
iktidar.
maddî tazyik:
fiziki olarak verilen
baskı, sıkıntı.
maden-i hayat-ı içtimaiye:
sosyal
hayatın kayna€ı.
mahpusîn:
hapsedilmişler, bir ye-
re kapatılmış olanlar.
masum:
suçsuz, kabahatsiz.
masumiyet:
masumluk, kabahat-
sizlik, suçsuzluk.
meşrutiyet:
Osmanlılarda 1876
Anayasasıyla başlayan, 1908 de€i-
şikli€iyle devam eden hukukî ve
siyasî döneme verilen ad.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
muhalif:
karşıt; iktidara ve iktidar
görüşlerine zıt düşüncede bulu-
nan.
münkasım:
taksim edilmiş, kısım-
lara ayrılmış, bölünmüş.
müsavat:
aynı hâl ve derecede ol-
ma, eşitlik.
müsavatsızlık:
eşitsizlik.
müstebit:
despot; zulüm ve baskı-
da bulunan.
müteaddit:
çeşitli, birden fazla.
nifak:
iki yüzlülük, münafıklık.
nokta-i asabiye:
hassas nokta, si-
nirlilik sınırı, sinirlilik hâli.
nokta-i nazarında:
görüşünde,
düşüncesinde.
ref-i imtiyaz:
ayrıcalı€ın, ayrımcılı-
€ın kaldırılması.
sual:
soru.
şahıs:
kişi, kimse, fert.
taarruz:
kaçırtmak için yapılan
saldırı, hücum; sataşma, ilişme.
tahliye:
tutukluyu serbest bırak-
mak.
tahsis:
ait kılmak, ayırmak.
tatbik etmek:
uygulamak.
tebeyyün etmek:
belli olmak, an-
laşılmak.
tebrie:
temize çıkarmak; beraat
ettirmek.
tefrika:
ayrılık, parçalanma.
zahiren:
görünüşte.
ziyade:
çok, fazla.
zulüm:
adalete aykırı davranma,
adaletsizlik.
adalet:
kanunların eşitlik ilke-
sine göre uygulanması.
affetmek:
ba€ışlamak.
belki:
hatta, şüphesiz.
cani:
cinayet işlemiş, kimse;
acımasız, gaddar.
cihet:
yön, taraf; görüş açısı.
daima:
sürekli, her zaman.
divan-ı Harb:
Sıkıyönetim
Mahkemesi.
ehl-i meslek ve fikir:
belli bir
fikri akımda olanlar.
ekser:
çok.
ekseriyet:
ço€unluk.
fırka:
cemaat, cemiyet; siyasî
parti.
fikr-i intikam:
intikam düşün-
cesi.
galebe etmek:
galip gelmek,
yenmek, üstünlük sa€lamak.
garaz:
düşmanca niyet, kin.
hakikaten:
do€rusu, gerçek-
ten.
hâl:
durum, vaziyet.
hassas:
çok çabuk hisseden.
hükümferma:
hüküm süren.
idam etmek:
asarak öldür-
mek.
ihbar etmek:
haber vermek,
ele vermek.
ihlâl:
bozmak.
imtiyaz:
fark, ayrıcalık, üstün-
lük.
ism-i meşrutiyet:
“meşruti-
yet” ismi.
istibdat:
baskı,
baskıcı
yönetim, despotizm; hak ve
hukuku tanımama, keyfî uy-
gulama, zulüm ve tahakküm.
ittihad-ı millet:
milletin birli€i.
kabahat:
kusur, suç.
kanun:
devletin yasama kuv-
veti tarafından herkesçe uyul-
mak üzere konulan her türlü
kaide, yasa.