günah ile kendi nefsine zulmetse, siz bu itaatsizlikle üç
yüz milyon İslâm’a zarar ediyorsunuz. zira, bu itaatsizlik-
le uhuvvet-i İslâmiyeyi tehlikeye atıyorsunuz. Biliniz ki,
asker oca€ı cesim ve muntazam bir fabrikaya benzer. Bir
çark itaatsizlik etse bütün fabrika hercümerç olur. Asker
neferatı siyasete karışmaz; Yeniçeriler şahittir.
“siz, ‘Şeriat’ dersiniz; hâlbuki, şeriata muhalefet edi-
yorsunuz ve lekedar ediyorsunuz.
Şeriatla, kur’ân’la, ha-
disle, hikmetle, tecrübeyle sabittir ki; sa€lam, dindar,
hakperest ulülemre itaat farzdır.
sizin ulülemriniz, üsta-
dınız, zabitlerinizdir. nasıl ki mahir mühendis, hazık ta-
bip bir cihette günahkâr olsalar, tıp ve hendeselerine za-
rar vermez; kezalik, münevverü’l-efkâr ve fenn-i harbe
aşina mektepli, hamiyetli, mü’min zabitlerinizin –ki her
biri belki bine mukabildir– bir cüz’î nameşru hareketi için
itaatinize halel vermekle osmanlılara ve İslâmlara zul-
metmeyiniz. zira, itaatsizlik yalnız bir zulüm de€il, mil-
yonlarca nüfusun hakkına bir nevi tecavüz demektir.
“Bilirsiniz ki, bu zamanda bayrak-ı tevhid-i İlâhî, sizin
yed-i şecaatinizdedir. o yed’in kuvveti de itaat ve inti-
zamdır. zira, bin muntazam ve mutî asker, yüz bin başı-
bozu€a mukabildir. ne hacet, yüz sene zarfında otuz mil-
yon nüfusun vücuda getirmedi€i böyle pek çok kan dök-
türen inkılâpları, siz itaatinizle kan dökmeden yaptınız.
“Bunu da söylüyorum ki, hamiyetli ve münevverü’l-fi-
kir bir zabiti zayi etmek, manevî kuvvetinizi zayi etmek-
tir. zira, şimdi hükümferma, şecaat-i imaniye ve akliye
i
ki
m
ekTeB
-
i
m
usîBeTin
Ş
aHadeTnamesi
| 132 |
Eski said dönEmi EsErlEri
akliye:
akıl ile anlaşılan; akılcılık.
aşina:
bildik; bilen.
başıbozuk:
disiplinsiz, düzensiz,
emre uymayan.
bayrak-ı tevhid-i ilâhî:
İlâhî tev-
hid bayra€ı; Allah’ın birli€ini göste-
ren bayrak.
cesim:
çok büyük.
cihette:
yönden.
cüz’î:
kıymetsiz, önemsiz, teferru-
at.
çark:
mekanizma.
farz:
İslâmiyette kesin olarak ya-
pılması gereken emir.
fenn-i harb:
harb ilmi, harb sanatı,
savaş tekni€i.
günah:
Allah’ın emirlerine aykırı
davranış, uygunsuz fiil, dinî suç.
günahkâr:
günahlı, günah işleyen,
günah işlemiş.
hacet:
ihtiyaç, lüzum.
hadis:
Hz. Muhammed’e (
ASM
) ait
söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
rin onayladı€ı başkasına ait söz, iş
veya davranış.
hakperest:
do€ruluk ve haktan
taviz vermeyen.
hâlbuki:
oysa ki, hakikat şu ki.
halel verme:
düzensizlik; bozma.
hamiyetli:
kutsal de€erler u€runa
gayret gösteren.
hazık tabip:
usta doktor, uzman
hekim.
hendese:
geometri bigisi.
hercümerç:
darmada€ınık, kar-
makarışık.
hikmet:
kâinattaki ve yaratılıştaki
İlâhî gaye.
hükümferma:
hükümran, hüküm
süren.
inkılâp:
bir hâlden di€er hâle geç-
me; devrim.
intizam:
disiplin, düzgünlük.
islâmlar:
Müslümanlar.
itaat:
boyun e€mek, verilen emir-
lere uymak.
itaatsizlik:
boyun e€memek, veri-
len emre uymamak.
kezalik:
bu da öyle, hakeza.
lekedar:
lekeli, lekelenmiş.
mahir:
maharetli, hünerli, elinden
iş gelir, becerikli.
manevî:
manaya ait; ruha ve içe
ait olan, ruhî; fikrî, hissî.
mektepli:
okulda ö€renim gör-
müş.
muhalefet:
aykırılık, zıtlık.
mukabil:
karşılık.
muntazam:
derli-toplu, düzenli.
mutî:
itaat eden, boyun e€en.
mü’min:
iman eden, inanan; müs-
lüman.
mühendis:
hendeseyi (geometri-
yi) bilen ve uygulayan kimse.
münevverü’l-efkâr:
aydınlar, ay-
dın fikirli, düşünceleri nurlu.
münevverü’l-fikir:
aydın, aydınlık
fikirli.
nameşru:
şeriata uymayan; meş-
ru olmayan.
neferat:
askerler.
nefis:
kendisi.
nevi:
çeşit.
ocak:
toplanma yeri.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlan-
mış.
siyaset:
hükümet etme, dev-
let idaresi; politika.
şahit:
tanık.
şecaat-i imaniye ve akliye ve
fenniye:
bilim ve akla daya-
nan, imandan kaynaklanan
cesaret kahramanlık.
şeriat:
din; dinî kurallar
tecavüz:
saldırmak, başkası-
nın hakkına dokunmak.
tecrübe:
deneyim, sınama.
tıp:
tabiplik, doktorluk, hekim-
lik.
uhuvvet-i islâmiye:
İslâm
kardeşli€i.
ulülemir:
idareci.
üstat:
ö€retmen, usta.
vücuda getirmek:
meydana
getirmek, oluşturmak.
yed:
el.
yed-i şecaat:
şecaat eli, yi€it-
lik eli.
yeniçeri:
I. Murat tarafından
Yeniçeri Oca€ı adıyla kurulan
sürekli ve ücretli asker sınıfı;
bu sınıftan olan asker.
zabit:
subay, askere kumanda
eden rütbeli asker.
zarfında:
içerisinde.
zayi etmek:
elden çıkarmak,
telef etmek.
zira:
çünkü.
zulüm:
haksızlık, eziyet, cefa,
işkence.