Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 124

Adalet namazında kıbleniz dört mezhep olsun. tâ ki
namaz sahih ola. zira hakaik-ı meşrutiyetin sarahaten ve
zımnen ve iznen dört mezhepten istihracı mümkün oldu-
€unu dava ettim.
Ben ki bir adî talebeyim, ulemaya farz-ı ayn olan bir
vazifeyi omzuma aldım, demek cinayet (!) ettim ki, bu to-
kadı yedim.
BEŞinCi CinaYET
gazeteler, iki kıyas-ı fasit cihetiyle ve haysiyet kırıcı bir
neşriyatla ahlâk-ı İslâmiyeyi sarstılar ve efkâr-ı umumiye-
yi perişan ettiler. Ben de gazetelerde onları reddeden
makaleler neşrettim. dedim ki:
ey Gazeteciler!
edipler edepli olmalı; hem de, edeb-i islâmiye ile mü-
teeddip olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umumî-i müşte-
rek-i milletten bîtarafâne çıkmalı. Ve matbuat nizamna-
mesini vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i halise tan-
zim etmeli
.
Hâlbuki, siz iki kıyas-ı fasit ile, yani taşrayı İstanbul’a
ve İstanbul’u Avrupa’ya kıyas ederek efkâr-ı umumiyeyi
bataklı€a düşürdünüz ve şahsî garazları ve fikr-i intikamı
uyandırdınız. zira elifba okumayan çocu€a felsefe-i tabii-
ye dersi verilmez. Ve erke€e tiyatrocu karı libası yakış-
maz. Ve Avrupa’nın hissiyatı İstanbul’da tatbik olunmaz.
Akvamın ihtilâfı, mekânların ve aktârın tehalüfü, zaman-
ların ve asırların ihtilâfı gibidir. Birisinin libası, ötekinin
endamına gelmez.
i
ki
m
ekTeB
-
i
m
usîBeTin
Ş
aHadeTnamesi
| 124 |
Eski said dönEmi EsErlEri
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
ahlâk-ı islâmiye:
İslâm ahlâkı.
aktâr:
taraflar, yanlar, her taraf,
her yer.
akvam:
milletler, kavimler, ulus-
lar.
bîtarafâne:
tarafsızca, herhangi
bir tarafı, kimseyi ve yanı tutmak-
sızın.
cihetiyle:
yönüyle; sebebiyle.
cinayet:
adam öldürme, cana kıy-
ma, katl; bu derecede a€ır suç.
dava etmek:
takip edilen fikir, id-
dia.
edeb-i islâmiye:
İslâmî terbiye, İs-
lâmın verdi€i terbiye, e€itim.
edepli:
zarif; iyi ahlâklı, güzel terbi-
yeli; hayâlı.
edip:
yazar, gazeteci.
efkâr-ı umumiye:
umumun görü-
şü, kamuoyu.
elifbâ:
alfabe.
endam:
vücut, beden.
farz:
İslâmiyette kesin olarak ya-
pılması gereken emir; zarurî.
farz-ı ayn:
teker teker, her mükel-
lef Müslümanın yerine getirmesi
lâzım gelen farz.
felsefe-i tabiiye:
her şeyi tabiata
dayandıran felsefe.
fikr-i intikam:
intikam düşüncesi.
garaz:
maksat; kötü kasıt, düş-
manca niyet.
hakaik-ı meşrutiyet:
meşruti-
yetin esası, gerçe€i, özü.
hâlbuki:
oysa ki.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
hiss-i diyanet:
din duygusu.
hissiyat:
hisler, duygular.
ihtilâf:
ayrılık, aykırılık.
istihraç:
çıkarmak.
iznen:
izni olarak.
kalb-i umumî-i müşterek-i mil-
let:
milletin ortak olan umumî kal-
bi; milletin ortak duyguları.
kıble:
namaza başlarken yöneli-
nen taraf.
kıyas etmek:
karşılaştırmak,
oranlamak.
kıyas-ı fasit:
bozuk kıyas, yanlış
kıyas, yanlış karşılaştırma.
libas:
elbise, giyilecek şey, giysi;
kıyafet.
makale:
nutuk; belli bir konu üze-
rinde yazılmış gazete yazısı.
matbuat:
basılmış şeyler, kitaplar,
gazeteler, v.s.
mekân:
yer, mahal.
mezhep:
bir dinin bazı noktalarda
görüş farkları bulunan kollarından
her biri.
mümkün:
olabilir, imkân dahilin-
de, kabil.
müteeddip:
edepli, terbiyeli.
neşretmek:
yazmak, bastır-
mak, yaymak.
neşriyat:
yayın.
niyet-i halise:
halis olan niyet,
her türlü hileden, riyadan, kö-
tülükten uzak olan niyet, sa-
mimî olan gaye.
nizamname:
kanunların uy-
gulanması konusunda ayrıntılı
noktalar ihtiva eden kaideler
bütünü.
perişan:
da€ınık, bozuk, ter-
tipsiz.
reddetmek:
kabul etmemek,
istememek.
sahih:
do€ru, sa€lam; geçerli.
sarahaten:
açıkça, açıktan açı-
€a, açık olarak, do€rudan do€-
ruya.
şahsî:
şahsa ait, kişiye özel.
tâ ki:
yeter ki.
talebe:
talep eden; ö€renci.
tanzim etmek:
düzenlemek,
tertiplemek, ıslah etmek.
taşra:
İstanbul dışı yerler.
tatbik etmek:
yerine getir-
mek, uygulamak.
tehalüf:
birbirine zıt olmak,
muhalif olmak, birbirine uy-
mamak.
tiyatro:
dram, komedi gibi
edebiyat ürünlerini sahnede
oynama sanatı.
ulema:
âlimler, bilginler.
vazife:
görev, yükümlülük.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan ahlâkî duygu.
zımnen:
açıktan olmayarak,
dolayısıyla, üstü kapalı olarak,
kapalı bir şekilde.
zira:
çünkü.
1...,114,115,116,117,118,119,120,121,122,123 125,126,127,128,129,130,131,132,133,134,...790
Powered by FlippingBook