İşte o hamalların Avusturya’ya karşı –benim gibi bütün
Avrupa’ya karşı–
(HaşİYe)
boykotajları ve en müşevveş ve
heyecanlı zamanlarda âkılâne hareketlerinde bu nasiha-
tin tesiri olmuştur. padişaha karşı irtibatlarını tadil etme-
ye ve boykotajlarla Avrupa’ya karşı harb-i iktisadî açma-
ya sebebiyet verdi€imden, demek cinayet (!) ettim ki, bu
belâya düştüm.
dördÜnCÜ CinaYET
Avrupa, bizdeki cehalet ve taassup müsaadesiyle şeri-
atı, hâşâ ve kellâ, istibdada müsait zannettiklerinden, ni-
hayet derecede kalben üzülmüştüm. onların zannını tek-
zip etmek için, meşrutiyeti herkesten ziyade şeriat namı-
na alkışladım.
lâkin, yine korktum ki; başka bir istibdat tekrar o zan-
nı tasdik eder diye, ne kadar kuvvetim varsa Ayasofya
Camiinde mebusana hitaben feryat ettim ve söyledim ki:
Meşrutiyeti meşruiyet ünvanıyla telâkki ve telkin ediniz.
tâ yeni ve gizli ve dinsiz bir istibdat, pis eliyle o müba-
re€i a€razına siper etmekle lekedar etmesin.
Hürriyeti adab-ı şeriatla takyit ediniz. zira cahil efrat
ve avam-ı nâs, kayıtsız hür olsa, şartsız tam serbest olsa,
sefih ve itaatsiz olur.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 123 |
d
ivan
-
ı
H
arB
-
i
Ö
rfî
itaatsiz:
hukuka, emre uymayan.
kalben:
samimî, içten, gönülden.
kayıtsız:
ba€ımsız.
lâkin:
ama, fakat, ancak.
lekedar:
lekeli, lekelenmiş.
mamulât:
ürünler, üretilmişler.
mebusan:
milletvekilleri.
meşruiyet:
meşruluk; kanuna, hu-
kuka ve dine uygunluk.
meşrutiyet:
Osmanlılarda 1876
Anayasasıyla başlayan, 1908 de€i-
şikli€iyle devam eden hukukî ve
siyasî döneme verilen ad.
mübarek:
feyizli, bereketli; hayırlı,
mutlu, kutlu, u€urlu.
müsaade:
izin, elveriş.
müsait:
elverişli, uygun; izin veren,
müsaade eden.
müşarünileyh:
adı geçen, kendine
işaret edilen, ismi evvelce söylen-
miş olan.
müşevveş:
karışık, düzensiz, kar-
makarışık.
mütenasip:
uygun olan, her ba-
kımdan birbirine denk.
namına:
adına.
nasihat:
ö€üt; do€ruya, iyiye, gü-
zele sevk etmek için yapılan ko-
nuşma; akıl ö€retmek, yol göster-
mek.
nihayet:
son derece.
sebebiyet:
sebep olma, icap ettir-
me, gerektirme.
sefih:
faydayı ve zararı ayırdetme
yetene€inden mahrum; beyinsiz.
siper:
arkasına saklanılacak şey.
şeriat:
din, İslâm.
taassup:
kendi din ve milliyetini
çok üstün tutarak başka din ve
milliyetten olanlara kin, nefret ve
düşmanlık göstermek.
tadil etmek:
de€işiklik yapmak,
de€iştirmek.
takyit etmek:
kayıt ve şarta ba€-
lamak, şart koşmak.
tasdik etmek:
do€rulu€unu kabul
etmek, onaylamak.
tekzip etmek:
do€ruyu ortaya ko-
yup yalanı açı€a çıkarmak.
telâkki:
anlamak, anlayış, görüş;
kabul etmek.
telkin etmek:
fikir aşılamak, ö€üt
vermek, zihinde yer ettirmek.
tesir:
etki.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
zannetmek:
sanmak, kesin olarak
bilmeksizin kuvvetli ihtimalle hük-
metmek.
zira:
çünkü.
ziyade:
çok, fazla.
zürefa:
zarif kimseler, zarifler.
HaşİYe:
Bediüzzaman’a zürefadan biri, bir gün, irfanıyla mütenasip bir
esvap giymesi lüzumundan bahseder. Müşarünileyh de, “siz, Avustur-
ya’ya güya boykot yapıyorsunuz; hem onun gönderdi€i kalpakları giyi-
yorsunuz. Ben ise, bütün Avrupa’ya boykot yapıyorum. onun için, yalnız
memleketimin maddî ve manevî mamulâtını giyiyorum” buyurmuştur.
adab-ı şeriat:
dinî terbiye.
a€raz:
maksatlar; gizli kinler,
garezler.
âkılâne:
akıllıcasına, tutarlı,
mantıklı, akıllı adama yakışır
surette.
avam-ı nâs:
insanların ilmi, ir-
fanı kıt, okuma yazması az,
fikren zayıf olanları.
bahsetmek:
söylemek, anlat-
mak.
belâ:
musibet, sıkıntılı iş.
boykot:
sosyal ve iktisadî iliş-
kileri kesme şeklinde uygula-
nan protesto şekli.
boykotaj:
boykot, boykot et-
me.
cahil:
bilgisiz, bilmeyen.
cehalet:
bilmezlik, cahillik,
ilimden yoksun olmak.
cinayet:
a€ır suç.
efrat:
fertler.
esvap:
elbise, kıyafet.
feryat etmek:
yüksek sesle
ve ikaz eder gibi dile getirmek.
hamal:
yük taşıyıcı.
harb-i iktisadî:
ekonomik sa-
vaş.
hâşâ ve kellâ:
asla ve kat’i-
yen, hiç bir vakit.
haşiye:
ilâve, ek.
hitaben:
konuşarak, söyleye-
rek.
hür:
ba€ımsız; serbest.
hürriyet:
özgürlük, serbestçe
hareket edebilme.
ifade-i meram:
dilek ve mak-
sadını anlatma, maksadı ifade
etme; kitaplara yazılan ön söz.
iktisa:
giyme, giyinme.
irfan:
anlayış, sezişi; ruh
uyanıklı€ı; kültür.
irtibat:
ba€lı olmak, ba€lan-
mak.
istibdat:
baskı ve zulüm.