lâkin, tekrar korktum, dedim: “Bu isim umumun hak-
kıdır, tahsis ve tahdit kabul etmez.” Ben, nasıl ki dindar
müteaddit cemiyete bir cihetle mensubum, zira maksat-
larını bir gördüm; kezalik, o ism-i mübare€e intisap et-
tim. lâkin tarif etti€im vecihle ki, işte bu tarifi cerideler-
de neşretmiştim.
Benim murat etti€im ve dâhil oldu€um İttihad-ı Mu-
hammedînin (
AsM
) tarifi budur ki:
“Şarktan garba, cenuptan şimale uzanan bir silsile-i
nuranî ile merbut bir dairedir. dâhil olanlar da, bu za-
manda üç yüz milyondan ziyadedir.
“Bu ittihadın cihetü’l-vahdeti ve irtibatı tevhid-i İlâhî-
dir, peyman ve yemini imandır, müntesipleri “kàlû be-
lâ”dan dâhil olan umum mü’minlerdir, defter-i esmaları
da levh-i Mahfuzdur.
“Bu ittihadın naşir-i efkârı umum kütüb-i İslâmiyedir,
günlük gazeteleri de ilâ-i kelimetullahı hedef-i maksat
eden umum dinî gazetelerdir. kulüp ve encümenleri ca-
mi ve mescitler ve dinî medreseler ve zikirhanelerdir,
merkezi de Harameyn-i Şerifeyn’dir.
“Böyle cemiyetin reisi Fahr-i Âlemdir (
AsM
) ve mesle-
€i herkes kendi nefsiyle mücahede, yani ahlâk-ı Ahme-
diye (
AsM
) ile tahallûk ve sünnet-i nebeviyeyi ihya ve baş-
kalara da muhabbet ve kavl-i leyyin ile –e€er zarar et-
mezse– nasihat etmektir.
i
ki
m
ekTeB
-
i
m
usîBeTin
Ş
aHadeTnamesi
| 126 |
Eski said dönEmi EsErlEri
ahlâk-ı ahmediye:
Peygamber
Efendimizin (
ASM
) ahlâkı.
cami:
Müslümanların toplu olarak
da namaz kıldıkları yer.
cemiyet:
topluluk, birlik; hey’et.
cenup:
güney.
ceride:
gazete.
cihetle:
yönden, yönünden.
cihetü’l-vahdet:
birlik yönü.
dâhil:
içinde, içeri girmiş; katılan.
daire:
alan.
defter-i esma:
isimler defteri.
dindar:
dinî kaidelere hakkıyla ria-
yet eden, dininin emirlerini yerine
getiren, mütedeyyin.
encümen:
belli konuları görüş-
mek üzere toplanan meclis, cemi-
yet, şûra, komisyon, takım.
Fahr-i Âlem:
âlemin övüncü, âle-
min kendisiyle övündü€ü Pey-
gamberimiz (
ASM
).
garp:
batı.
hak:
ait olan.
Harameyn-i Şerifeyn:
iki mukad-
des harem; müşrik ve kâfirlere ya-
sak olan Mekke ve Medine.
hedef-i maksat:
asıl hedef.
ihya:
canlandırma, diriltme.
ilâ-i kelimetullah:
Allah’ın ismini
yaymak.
intisap etme:
mensup olma, ba€-
lanma.
irtibat:
ba€lantılı, ilgili olmak.
ism-i mübarek:
kutsal isim.
ittihad-ı muhammedî:
Müslü-
manların birlikteli€i anlamına ge-
len bir cemiyet.
ittihat:
birlik; aynı fikir ve görüşte
olmak, fikir birli€i etmek.
kàlû belâ:
dediler, onlar söylediler.
Allah’ın kullarını yarattıktan sonra
“Ben sizin Rabbiniz de€il miyim?”
sorusuna kulların verdi€i “Evet” ce-
vabıdır.
kavl-i leyyin:
uygun dil, yumuşak
lisan.
kezalik:
bu da öyle, böylece.
kulüp:
dernek, cemiyet, üye olan-
ların çeşitli amaçlar için toplandık-
ları yer.
kütüb-i islâmiye:
İslâm dini ile il-
gili kitaplar.
lâkin:
ama, fakat, ancak.
levh-i mahfuz:
Allah’ın ezelî il-
miyle kâinatta olmuş ve olacak
şeylerin yazılı oldu€u levha.
maksat:
kastedilen, varılmak iste-
nen nokta, niyet, meram.
medrese:
ders okutulan yer;
yüksek okul, üniversite.
mensup:
bir şeye ba€lı bulunan.
merbut:
ba€lı, raptedilmiş.
mescit:
içinde Cuma ve bayram
namazı kılınmayan ibadethane.
meslek:
gidiş, tarz, yol.
muhabbet:
sevgi, sevme.
murat:
istenen, amaç.
mü’min:
iman eden, inanan.
mücahede:
cihat; kötülü€ü
emreden nefsin direnişini kıra-
rak onu hükmü altına alma,
nefsin de€il hakkın iste€ine
göre hareket etmeye çalışma.
müntesip:
ba€lanmış; ilgisi,
alâkası, ba€ı olan.
müteaddit:
birçok, çeşitli.
nasihat etme:
ö€üt verme.
naşir-i efkâr:
düşünceleri, fi-
kirleri yayan, neşreden.
nefis:
kötülü€e sevk eden, şe-
hevî istekleri kamçılayıp hayır-
lı işlerden alıkoyan güç.
neşretmek:
basmak, yaymak.
peyman:
yemin, and, kasem.
silsile-i nuranî:
nurlu, aydınlık
nesil.
sünnet-i nebeviye:
Peygam-
berimizin (
ASM
) sünneti.
şark:
do€u.
şimal:
kuzey.
tahallûk:
ahlâklanma.
tahdit:
sınırlama.
tahsis:
has kılma, ayırma.
tarif etmek:
bir nesneyi bü-
tün vasıflarını içine alacak şe-
kilde sözlü veya yazılı olarak
anlatmak.
tevhid-i ilâhî:
Allah’ın birli€ine
iman ve Ondan başka ilâh ol-
madı€ını tasdik etme.
umum:
hep, bütün, cümle.
vecih:
şekil, tarz; yön.
zikirhane:
zikir yeri.
zira:
çünkü.
ziyade:
çok, fazla.