“Bu ittihadın nizamnamesi sünnet-i nebeviye ve ka-
nunnamesi evamir ve nevahî-i şer’iyedir Ve kılıçları da
berahin-i kàtıadır; zira, medenîlere galebe çalmak ikna
iledir, icbar ile de€ildir. taharri-i hakikat muhabbetledir.
Husumet ise vahşet ve taassuba karşı idi. zaten hakikî
medeniyet onları tokatlıyor.
(1)
Hedef ve maksatları da
ilâ-i kelimetullahtır. Şeriat da yüzde doksan dokuz ahlâk,
ibadet, ahiret ve fazilete aittir; yüzde bir nispetinde siya-
sete mütealliktir, onu da ulülemirlerimiz düşünsünler.
“Şimdi maksadımız, o silsile-i nuranîyi ihtizaza getir-
mekle, herkesi bir şevkuhâhiş-i vicdaniye ile tarik-ı terak-
kide kâbe-i kemalâta sevk etmektir. zira ilâ-i kelimetul-
lahın bu zamanda bir büyük sebebi maddeten terakki et-
mektir.”
İşte ben bu ittihadın efradındanım ve bu ittihadın teza-
hürüne teşebbüs edenlerdenim. Yoksa sebeb-i iftirak
olan fırkalardan, partilerden de€ilim.
elhâsıl
: sultan selim’e biat etmişim. onun ittihad-ı İs-
lâm’daki fikrini kabul ettim. zira o, Vilâyat-ı Şarkiyeyi
ikaz etti; onlar da ona biat ettiler. Şimdiki Şarklılar o za-
manki Şarklılardır. Bu meselede seleflerim, Şeyh Cema-
leddin-i efganî, allâmelerden Mısır müftüsü merhum Mu-
hammed Abdüh, müfrit âlimlerden Ali suavi, Hoca tah-
sin ve ittihad-ı İslâm’ı hedef tutan namık kemal ve sul-
tan selim’dir ki, demiş:
Eski said dönEmi EsErlEri
| 127 |
d
ivan
-
ı
H
arB
-
i
Ö
rfî
fikri, düşünceyi kabul ettirme.
ilâ-i kelimetullah:
Allah’ın adını
duyurmak, yüceltmek.
ittihad-ı islâm:
İslâm birli€i, Panis-
lâmizm.
ittihat:
aynı fikir ve görüşte ol-
mak, fikir birli€i etmek.
kâbe-i kemalât:
mükemmellikler
kâbesi, güzelliklerin merkezi.
kanunname:
kanun kitabı.
maddeten:
maddî olarak; sözde
de€il, fiilen.
maksat:
gaye, hedef, amaç.
medenî:
uygar, modern.
medeniyet:
medenîlik, uygarlık.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
mesele:
önemli konu.
muhabbet:
insanın manevî haz al-
dı€ı veya kendisinde hayır ve ol-
gunluk gördü€ü bir şeye meylet-
mesi.
müfrit:
bir konuda, bir işte çok ile-
ri giden, aşırı.
müftü:
fetva veren; dinî mesele-
lerle ilgilenen görevli kimse.
müteallik:
ait, dair, ilgili.
nevahî-i şer’iye:
dini yasaklar.
nispet:
kıyas, ölçü, oran.
nizamname:
tüzük, kararlaştırılan
kaideler bütünü.
sebeb-i iftirak:
ayrılık sebebi; ay-
rılmaya, perişan olmaya sebep.
selef:
bir işte, bir hâlde di€erinden
önce bulunmuş olan kimse.
sevk etme:
gönderme; ulaştırma.
silsile-i nuranî:
nuranî, nurlu silsi-
le.
siyaset:
devlet idaresi ile ilgili
esaslar; politika.
sünnet-i nebeviye:
Peygamberi-
mizin sünneti.
şarklı:
do€ulu.
şeriat:
din, islam; dinî kurallar.
şevkuhâhiş-i vicdaniye:
kişinin
vicdanında hissetti€i arzu ve istek.
taassup:
körü körüne ba€lılık, bâ-
tılda ısrar etmek.
taharri-i hakikat:
hakikati araştır-
ma, do€ruyu arama.
tarik-ı terakki:
ilerleme yolu.
terakki:
ilim, sanat ve teknik gibi
alanlarda ilerleme.
teşebbüs etmek:
bir işi yapmak
için harete geçmek, başlamak.
tezahür:
ortaya çıkma, görünme.
ulülemir:
devleti idare edenler.
vahşet:
yabanîlik, vahşilik.
vilâyat-ı şarkiye:
do€u illeri.
zaten:
tabiî olarak, esasen, aslın-
da, asıl olarak, kendili€inden.
zira:
çünkü.
1.
Bu cümle Osmanlıca teksir nüshadan alınmıştır.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
ahlâk:
insanın iyi veya kötü
olarak vasıflandırılmasına yol
açan manevî nitelikleri, huyları
ve bunların etkisiyle ortaya
koydu€u iradeli davranışlar
bütünü.
âlim:
bilgin, ilim adamı.
allâme:
ilmî seviyesi çok yük-
sek olan âlim, üstad-ı azam.
berahin-i kàtıa:
kat’î, kesin
deliller.
biat etmek:
kabul ve tasdik
etmek.
efrat:
fertler, bireyler.
elhâsıl:
özet olarak.
evamir:
emirler, buyruklar.
fazilet:
kişiyi ahlaklı, iyi hare-
ket etmeye yönelten manevi
kuvvet, erdem.
fırka:
cemaat, cemiyet.
galebe çalmak:
galip gelmek,
üstün gelmek.
husumet:
hasımlık; düşman-
lık.
ibadet:
Allah’ın emrettiklerini
yerine getirmek, Allah’a karşı
kulluk vazifesini yapmak.
icbar:
zorlamak, mecbur et-
mek.
ihtizaza getirmek:
harekete
geçirmek.
ikaz:
uyarma, uyandırma.
ikna:
kanaat oluşturma; bir