namında memleket gençliğine adalet ve hak ve hürriyet
derslerini verecek profesörler veya hukuk doçentleridir!
İşte ey adalet-i hakikiyenin mümessilleri sıfatıyla hu-
kuk-i umumiyeyi ve haysiyet-i milliyeyi muhafaza eden
hâkimler!
GençlikRehberi
’nin imanî dersleri ve ahlâkî
telkinleri, bu ehl-i vukuf raporundaki gibi bir suç mevzuu
olarak kabul ediliyorsa, bu müellifi bu büyük hizmetinden
dolayı mes’ul tutuluyorsa, eğer öyleyse, o zaman yukarı-
da arz ettiğimiz bu millete, bin yıllık tarihine, an’anesine
idarî ve örfî kanunlarına, bu milletin ebedî medar-ı iftiha-
rı olmuş mukaddes dinine, mukaddes İslâmiyet hakikat-
lerine, kudsî kur’ân derslerine ve o kudsî hakikatlere sa-
rılarak İslâmî medeniyeti kemal-i şaşaa ile dünyaya ilân
eden bir aziz ecdada ve onların haysiyetine, hukukuna,
maneviyatına savrulan tahkir ve tezyifleri, indirilen dar-
beleri ve söylenen iğrenç iftiraları kabul etmeniz lâzım-
dır. Bu büyük, manevî cinayetleri hoş görüp kabul et-
mekle, ismî ehl-i vukufların, suç isnat ettikleri
Gençlik
Rehberi
suç sayılabilir. Ve ancak o cihetle müellifi mah-
kûm ve
Rehberi
neşreden talebeleri muahaze olunabilir.
Yoksa, adalet-i kanun ve hürriyet-i fikir ve vicdan düstu-
ruyla mahkûmiyeti ve muhakemesi mümkün değildir.
Hürriyet-i fikir ve hürriyet-i vicdan düsturunu en geniş
manasıyla tatbik eden cumhuriyet idaresinin demokrasi
kanunlarıyla asla kabil-i telif değildir.
eğer “
GençlikRehberi
’nin intişarıyla dinî terbiyeyi
ders veriyor; bu ise lâikliğe aykırıdır” diye ittiham olunu-
yorsa, o hâlde lâikliğin manası nedir? Biz de soruyoruz.
Emirdağ Lâhikası – ıı | 707 |
intişar:
yayılma, dağılma, neşro-
lunma.
islâmî:
İslâm ile alâkalı, İslam’a ait.
ismî:
isme mensup, isimle alâkalı.
isnat:
dayandırma.
itham:
töhmetlendirme, suçlu
görme.
kabil-i telif:
uzlaştırılabilir ve bağ-
daştırabilir olan, münasiplik.
kemal-i şaşaa:
gösterişin son de-
recesi, tam parlaklık.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lâiklik:
din ve devlet işlerini birbi-
rinden ayıran, her türlü inanç sa-
hibine karşı tarafsız olarak din ve
vicdan hürriyetini sağlayan sistem,
lâisizm.
mahkûm:
bir mahkemece hüküm
giymiş, hükümlü.
mahkûmiyet:
hüküm giyme, hü-
kümlülük.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
maneviyat:
mana alemine ait
olanlar, hisse ve inanca ait şeyler.
medar-ı iftihar:
iftihar sebebi,
övünme sebebi.
medeniyet:
ilim, teknik, sanayi ve
ticaretin nimetlerinden gerçek an-
lamda yararlanarak, bolluk, gü-
venlik ve rahatlık içinde yaşayış.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
mevzu:
konu.
muaheze:
tenkit, itiraz, kınama,
tariz.
muhafaza:
koruma.
muhakeme:
bir dava ile ilgili ta-
rafların hakim huzuruna çıkmaları,
duruşma.
mukaddes:
takdis edilmiş, kutsal,
aziz, temiz.
müellif:
eser telif eden, yazan.
mümessil:
temsil eden, temsilci.
nam:
ad, isim.
neşir:
kitap basma, çıkarma; her-
kese duyurma, yayma.
örfî:
örf ve âdetle ilgili.
sıfat:
ünvan.
tahkir:
hakaret etme, küçük
görme, şeref ve haysiyetini in-
citme.
talebe:
öğrenci.
tatbik:
kanunu veya maddeyi uy-
gulama.
telkin:
fikir aşılama, öğüt verme,
zihinde yer ettirme, kulağına
koyma.
tezyif:
eğlenme, alaya alma, alay
etme.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şerden
ayırt etmeye yardımcı olan ahlâkî
duygu.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz veril-
mesi, hakkaniyet, âdillik.
adalet-i hakikiye:
hakikî ada-
let, gerçek adalet.
ahlâkî:
ahlakla ilgili, ahlaka ait.
an’ane:
âdet, örf, gelenek, ne-
silden nesile aktarılagelen şey-
ler.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
cinayet:
bu derecede ağır suç.
cumhuriyet:
siyasî mekaniz-
ması seçimle kurulan, adalet
ve hukukun üstünlüğüyle te-
mel hak ve hürriyetleri sağla-
mayı amaçlayan idare şekli.
demokrasi:
halk hakimiyetine
dayanan, temel hak ve hürri-
yetleri, eşitliği sağlayan yöne-
tim.
düstur:
kanun, kaide, kural,
prensip, esas.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
ecdat:
dedeler, büyük babalar,
atalar.
ehl-i vukuf:
mahkemenin ta-
yin ettiği “bilir kişi”ler.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
hukuk-i umumiye:
toplumun
bütün fertlerinin sahip olduğu
haklar.
hürriyet-i fikir:
fikir ve dü-
şünce hürriyeti.
hürriyet-i vicdan:
vicdan hür-
riyeti.
idare:
yönetim, memleket iş-
lerinin yürütülmesi.
idarî:
yönetim bakımından.
iftira:
suçsuza suç yükleme.
ilân:
yayma, duyurma, bil-
dirme.
imanî:
imana dair olan, imanla
ilgili.