“on beş sene hapiste kalmasının faydası kadar, on beş
hafta risale-i nur fayda vermiş.” Bunu hapisteki
Rehber’
i
yazana söylemişler.
Müellifi de demiş:
Yüz otuz kitaptan ibaret olan risale-i nur ve onun kü-
çük bir parçası olan
Rehber’
i, tamamıyla olmasa da, oku-
yan adam, elbette on beş sene hapisteki cezadan, med-
resede ders okumak kadar istifade eder, ıslah-ı hâl eder,
fenalıklardan tövbe eder. Acaba böyle bir temenni, bir
teşvik ve beni hapse sokanlar da tasdik ettikleri hâlde suç
olabilir mi?
•
Ü
ÇÜNCÜsÜ
:
“tesettür ve terbiye-i İslâmiye taraftarıdır”
diye suç göstermiş.
Bu ise, hem eskişehir, hem denizli, hem Afyon’da,
hem Afyon’un mahkemesinin kararnamesinde de neşre-
dildiği gibi, on beş sene evvel eskişehir’de tesettür taraf-
tarlığım için mahkeme bana ilişmiş. Ben de hem mahke-
meye, hem Mahkeme-i temyize bu cevabı vermişim:
“Bin üç yüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon
Müslümanların kudsî bir düstur-i hayat-ı içtimaîsi ve üç
yüz elli bin tefsirin manalarının ittifaklarına iktidaen ve bin
üç yüz elli senede geçmiş ecdatlarımızın itikatlarına itti-
baen tesettür hakkındaki bir ayet-i kerîmeyi tefsir eden
bir adamı ittiham eden, elbette zemin yüzünde adalet var-
sa, bu ittihamı şiddetle reddeder ve o ittihama göre hü-
küm verilse, nakz ve reddedecek.”
Emirdağ Lâhikası – ıı | 699 |
makam, yargıtay.
medrese:
eğitim ve öğretim ku-
rumu.
müellif:
eser telif eden, yazan.
nakz:
hükmü kabul etmeme yok
sayma.
neşir:
herkese duyurma, yayma,
tamim.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tefsir:
Kur’ân-ı Kerîm’i açıklamak
maksadıyla yazılan kitap.
temenni:
olmasını veya olmama-
sını isteme; dilek, istek, arzu.
terbiye-i islâmiye:
İslâmî terbiye.
tesettür:
örtünme, gösterilmesi
dinen yasak olan kısımların örtül-
mesi.
tövbe:
günah işlemekten ve kö-
tülük yapmaktan vaz geçme.
zemin:
yer.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz veril-
mesi, hakkaniyet, âdillik.
asr:
yüzyıl, asır.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti;
azamet ve şerefi olan ayet.
ecdat:
dedeler, büyük babalar,
atalar.
evvel:
önce.
hüküm:
emir, bir konu hak-
kında verilen karar.
ıslah-ı hâl:
kendi hâlini ıslah
etme, düzeltme.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
iktidaen:
uyarak, tâbi olarak.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
itikat:
bir inanca, bir fikre bağ-
lanma, inanma.
ittibaen:
ittiba ederek, tabi
olarak, uyarak.
ittifak:
fikir birliği, söz birliği.
ittiham:
suç altında bulunma,
töhmetli olma.
kararname:
sorgu hakiminin
hazırladığı, suçlamaya veya
aklamaya dair resmi yazı.
kudsî:
mukaddes, yüce.
mahkeme-i Temyiz:
temyiz
mahkemesi, mahkeme karar-
larının yolunda verilip verilme-
diğini tetkik etmekle görevli