Acaba bir adamın on hasenesi olsa, bir küçük yanlış
nazara alınmadığı hâlde, böyle yüz bin hasene ve fayda
sahibi bir eserin vehmî, asılsız bir kusur tevehhümüyle
medar-ı mes’uliyet olabilir mi? Hiç dünyada hayat-ı içti-
maiyeye temas eden hiçbir kanun böyle bir hâle suç di-
yebilir mi?
o eseri tetkik eden ulûm-i İslâmiye ve diniyeye malik
olmayan ehl-i vukufun suç unsuru diye gösterdikleri
•
B
iriNCisi
:
“lâikliğe aykırıdır, dini siyasete alet ediyor.”
Hâlbuki, müellifi otuz beş seneden beri siyaseti terk
edip bir gazeteyi okumamış ve şakirtlerine de “siyasetle
meşgul olmayınız” daima demesi, bu suç unsurunu tama-
mıyla keser.
•
i
kiNCisi
:
“dinî tedrisata taraftar olmak” bir suç göste-
rilmiş.
Buna karşı deriz: dünyada buna suç diyen hiçbir ehl-i
iman bulunmaz. Hususan hapisteki olanlar içindeki bîça-
relere teselli suretinde ders vermiş. tedrisata taraftarlığı-
nı o zaman söylemiş. Bu ise, o cümleyi de, bütün bütün
manasız olduğunu gösterir. Hatta hapisteki üç yüz ada-
mın az bir zamanda risale-i nur’la ıslah olması, cinayet-
lerden tevbe ederek ve bütün onlar namaz kılmaları, alâ-
kadar memurların nazar-ı dikkatlerini celp etmiş. o me-
murlar bir kısmı demişler:
alâkadar:
ilgili, ilişki.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
celp:
çekme, çekiş, kendine çek-
mek.
cinayet:
bu derecede ağır suç.
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri.
ehl-i vukuf:
mahkemenin tayin
ettiği “bilir kişi”ler.
hâle:
vaziyet, durum.
| 698 | Emirdağ Lâhikası – ıı
hasene:
hayırlı amel, Allah rı-
zasına uygun iş.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ıslah:
iyi duruma getirme, iyi-
leştirme, düzeltme.
kusur:
eksiklik, noksan.
malik:
sahip.
medar-ı mes’uliyet:
sorumlu-
luk sebebi.
müellif:
eser telif eden, yazan.
nazar:
dikkat.
nazar-ı dikkat:
dikkatli
bakma, dikkatli bakış.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
taraftar:
benimseyen, isteyen.
tedrisat:
öğretim.
teselli:
avutma, acısını din-
dirme.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
tevbe:
günah işlemekten ve
kötülük yapmaktan vaz
geçme.
tevehhüm:
asılsız düşünme.
ulûm-i islâmiye:
İslâmî ilim-
ler.
unsur:
madde, esas, kök.
vehmî:
vehimle ilgili, aslında
var olmadığı halde varmış gibi
görülen her hangi bir şeye ait.