şuur ve ilim ve irade ve rahmet ve ihsanın neticesi olan
o harikaları unutturup, yalnız ince bir perdesini gösterip,
şuursuz tesadüfe, tabiata ve camit maddelere havale
edip, ahsen-i takvimde olan insaniyetin mahiyetine zıt
bir cehl-i mutlak kapısını açmaktır. öyleyse,
(1)
l
óp
MGn
h o
¬s
``fn
G »'
`?n
Y t
?o
ón
J l
án
`j'
G o
¬n
d mr
Ån
°T u
?o
c
»/
an
h
düsturuyla,
mahlûkata mana-i harfî ile bakmak elzemdir ki, insan,
insan olsun.
(2)
o
º«/
µ n
ër
dG o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G B Én
æn
àr
ªs
?`n
YÉn
es
’p
G B Én
æn
d n
ºr
?p
Yn
’ n
?n
fÉn
ër
Ñ°o
S
ì®í
ahsen-i takvim:
Cenab-ı Hakkın
her şeyi en mükemmel ve güzel
biçimde yaratması.
camit:
ruhsuz, cansız.
cehl-i mutlak:
kara cahillik, aşırı
derecede bilgisizlik, sonsuz ceha-
let.
düstur:
kanun, kaide, kural, pren-
sip, esas.
elzem:
daha (en, pek) lâzım, lü-
zumlu, gerekli.
harika:
olağanüstü.
havale:
bir şeyi başkasının üstüne
bırakma.
ihsan:
verilen, bağışlanan şey.
ilim:
bilme, biliş, bilgi; bir şeyin
doğrusunu bilme.
insaniyet:
insanlık, insanlık
mahiyeti.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
tabiatı, niteliği.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
mana-i harfî:
bir şeyin kendi-
sini değil de sanatkârını, usta-
sını, sahibini bilip tanıtan
mana.
rahmet:
acıma, merhamet
etme, esirgeme, bağışlama,
şefkat gösterme.
şuur:
bilinç; bir şeyin incelik-
lerini iyice idrak etme, anla-
yış.
şuursuz:
idraksiz, bilgisiz.
tabiat:
Allah’ın kâinata koy-
duğu, kâinatın düzenini de-
vam ettiren kanun.
tesadüf:
rast gelme, rastlantı;
önceden bilinmeyeni, hesap-
lanmayan karşılaşma.
1.
Her şeyde Onun birliğine delil olan bir alâmet vardır. (İbnü’l-Mu’tez isimli Arap şairine ait bir
mısra.)
2.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizin hiçbir bilgimiz
yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
| 690 | Emirdağ Lâhikası – ıı