ümmeti ise her namazda
(1)
t
»p
Ñs
fGÉn
¡ t
`jn
G n
?r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
de-
meleri, o selâm-ı İlâhîdeki emir ve fermana bir imtisaldir.
Hem ona karşı biat etmektir. Ve her gün biatını, yani
memuriyetini kabul ve getirdiği fermanlara itaatlerini
tecdit ve tazelemektir. Hem, risaletini bir tebriktir.
Hem, umum âlem-i İslâm her gün bu kelime ile onun ge-
tirdiği saadet-i ebediye müjdesine karşı bir teşekkürdür.
evet, her insan, kendi vücudunun mahvolması ile mü-
teellim olduğu gibi, hanesinin harap olması ile de elem
çekiyor. Ve vatanının bozulması ile gayet müteessir olu-
yor. Ahbabının firak ve vefatıyla derinden derine kalbi
acıyor. dünya kadar büyük, has ve hususî dünyasının ze-
val ve firak ve ahirde tamamen mahvolmasını düşünme-
si, manevî bir cehennem gibi ruhunu ve vicdanını yandı-
rıyor.
İşte, aklı başında her bir adam, ruhsuz, kalbsiz, akılsız
olmamak şartıyla bilecek ki, Muhammed-i Arabî Aley-
hissalâtü Vesselâmın Miraç gecesinde gözüyle gördüğü
saadet-i ebediyenin müjdesini ve ehl-i imanın cennetteki
hayat-ı bâkiyesinin beşaretini ve insanın alâkadar olduğu
sevdiklerinin mahvolmadıklarını ve onların zevallerinden
sonra yine görüşmelerinin muhakkak olacağının gayet
sürurlu, manevî hediyesine karşı umum âlem-i İslâm her
gün çok defa
t
»p
Ñs
fGÉn
¡ t
`jn
G n
?r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
dediği gibi, onun da
getirdiği hediye-i maneviyesiyle, hem kâinat sahifeleri ve
tabakaları mektubat-ı samedâniye olmasına, hem
Emirdağ Lâhikası – ıı | 681 |
mahv:
yok olma, ortadan kalkma,
batma.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mektubat-ı samedâniye:
Same-
dânî mektuplar; Cenab-ı Hakkın
isim ve sıfatlarını anlatan, Allah’ın
birliğini gösteren varlıklar.
memuriyet:
vazifeli olma durumu.
miraç:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed (asm) Efendimizin, Recep
ayının 27. gecesinde Cenab-ı Hak-
kın huzuruna ruhen, cismen, hâlen
çıkması mu’cizesi.
muhammed-i arabî:
Arapların
içinden çıkan Peygamberimiz Mu-
hammed (asm).
müteellim:
elemli, kederli, hü-
zünlü, içi sızlayan.
müteessir:
teessüre kapılan, hü-
zünlü, kederli, mahzun.
risalet:
elçilik, resullük, peygam-
ber olarak gönderilme.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
selâm-ı ilâhî:
Allah’ın selâmı, Al-
lah’ın rızasını kazanmak için
mü’minlerin birbirine ettiği dua.
sürur:
sevinç, mutluluk.
tecdit:
yenileme, tazeleme.
umum:
bütün.
Ümmet:
Müslümanların tamamı;
bütün Müslümanlar.
vefat:
ölüm.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şerden
ayırt etmeye yardımcı olan ahlâkî
duygu.
zeval:
zail olma, sona erme, yok
olma.
ahbap:
dostlar.
ahir:
son.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
aleyhissalâtü Vesselâm:
‘sa-
lât ve selam onun üzerine ol-
sun’ anlamında Hz. Muham-
med’e dua.
beşaret:
müjde.
biat:
birinin hakimliğini kabul
etme, hakimiyetini tasdik
etme.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ıztırap.
ferman:
emir, buyruk.
firak:
ayrılık, ayrılma, hicran.
gayet:
son derece.
hane:
ev, mesken, beyt, ika-
met edilen yer.
hayat-ı bakıye:
bâkî olan,
sonsuz hayat, ahiret hayatı.
hediye-i maneviye:
manevî
hediye.
hususî:
şahsî, zatî.
imtisal:
emre tamamen
uyma, gerekeni yapma, alınan
emre boyun eğme.
itaat:
söz dinleme, boyun
eğme, emre uygun hareket
etme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
1.
Selâm üzerine olsun ey Peygamber.