daireyi dar görmüfl. zaman onu İkinci Harb-i Umumî ile
tam tasdik ettiği hâlde, onun o çok genifl daireyi osmanlı
memleketinde gördüğünü flöyle tabir ediyor ki:
İkinci Harb-i Umumî beflere ettiği tahribat-ı azîme ger-
çi çok genifltir. Fakat hayat-ı dünyeviyeye ve bekasız
medeniyete baktığı cihetinde, osmanlıdaki tahribata nis-
peten dardır. osmanlıdaki manevî zelzele hayat-ı ebedi-
ye ve saadet-i bâkiyenin zararına bir tahribat ve bir zel-
zele-i maneviye-i İslâmiye manen o İkinci Harb-i Umu-
mîden daha dehfletli olmasından, eski said’in o sehvini
tashih ediyor ve rüya-i sadıkasını tam tabir ediyor ve o
hiss-i kablelvukuunu gözlere gösteriyor. Ve o muteriz
ehl-i velâyeti zahiren haklı, fakat hakikaten eski said’in
o hissi daha haklı olduğunu ispatla, o velî zatın itirazını
tam reddediyor.
SaidNursî
ì®í
Œ
3 0 3
œ
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
íu
Ñn
°ùo
j s
’p
G mr
Ån
°T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(3)
Ék
ªp
FGn
O Gk
ón
HG o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µr
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
Aziz,Sıddık,MübarekKardeşlerim!
Ev ve l â :
Medresetüzzehra erkânlarının arzularıyla
verilen bir dersin bir hülâsasını sizlere de söylemeyi
münasip gördük. o dersin mevzuu da, umum kâinat
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
beka:
kalıcılık, devamlılık, sabit ol-
mak.
beşer:
insan, insanlık.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i velâyet:
velî olanlar; erenler,
Allah’ın dostluğunu kazananlar,
velîlik sıfatını taşıyanlar.
erkân:
reisler, ileri gelenler.
evvelâ:
öncelikle.
gerçi:
her ne kadar.
hakikaten:
doğrusu, gerçekten.
harb-i Umumî:
genel harp, dünya
savaşı.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve sonsuz
hayat, ahiret hayatı.
hiss-i kablelvuku:
Bir şeyi vuku-
undan önce hissetme, bir hadise-
nin gerçekleşmesinden önce
kalbe doğması.
hülâsa:
kısaca, özet.
ispat:
delil göstererek iddiayı sağ-
lamlaştırma.
itiraz:
kabul etmediğini belirtip
karşı çıkma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
medeniyet:
medenîlik, şehirlilik,
uygarlık.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılmasını
idarecilere teklif ettiği, fen ilimle-
riyle din ilimlerinin birlikte okutul-
masını düşündüğü üniversite.
mevzu:
konu.
muteriz:
itiraz eden, karşı çıkan,
itirazcı.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
münasip:
uygun.
nispeten:
nispetle, kıyaslaya-
rak.
rüya-i sadıka:
doğru rüya,
makbul ve muteber kimsele-
rin gördükleri şekilde, dün-
yada hakikatleri çıkan sadık
rüya.
saadet-i bâkiye:
bâkî, sonsuz
bir saadet, sonsuz mutluluk.
sehiv:
yanılma, hata.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
tabir:
yorum, yorumlama.
tahribat:
tahripler, yıkıp boz-
malar.
tahribat-ı azîme:
büyük tah-
ribat, büyük yıkımlar.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
umum:
bütün.
velî:
Allah’ın sevgisine, hima-
yesine kavuşmuş, ermiş kim-
seler, Allah dostu, evliya.
zahiren:
görünüşte.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı ebedî olarak daima üzerinize olsun.
| 672 | Emirdağ Lâhikası – ıı