görmediği ve beş mahkeme de cinayet saymadığı hâlde,
o mevhum suçla yirmi bin adamı suçlu yapmak gibi, yir-
mi bin nur sayfalarını bir-iki sayfa yüzünden müsadere ve
dört buçuk sene Afyon’da hapsetmek, o taarruzun yüz
mislinden daha ziyade bir hatadır, bir cinayettir ve bu va-
tana da bir suikasttır.
SaidNursî
ì®í
Œ
3 0 1
œ
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(2)
Ék
ªp
FGn
O Gk
ón
HG o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µr
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Ev ve l en:
Cenab-ı Hakka yüz bin şükür ediyoruz ki,
elli beş sene bir gaye-i hayalim ve hayatımın bir neticesi
olan Medresetüzzehra’nın manevî hakikatini siz, Medre-
setüzzehra erkânları tamamıyla gösteriyorsunuz.
Sa ni yen:
Şiddetli hastalık ve sair sebeplerin tesiriyle
ben nurcu kardeşlerimle konuşamadığımdan ve o musa-
habeden mahrum kaldığımdan, benim bedelime sizler ve
risale-i nur’un kur’ân medresesinde Yeni said’e verdiği
ders ve eski said’in de
Hutbe-iŞamiye
ve zeyilleri gibi
hayat-ı içtimaiye medresesinde aldığı dersleri ve konuş-
maları, bu bîçare kardeşiniz bedeline, müştak olduğum
kardeşlerimle benim yerimde konuşmalarını tevkil ediyo-
rum.
Emirdağ Lâhikası – ıı | 665 |
müştak:
arzulu, fazla istekli, işti-
yak gösteren.
Nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur’ları okuyup
neşreden kimse.
sair:
diğer, başka, öteki.
saniyen:
ikinci olarak.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şükür:
Allah’ın verdiği nimetler
karşısında elhamdülillah deme, Al-
lah’a dil ile hamd etme.
taarruz:
saldırma, sataşma, ilişme.
tevkil:
vekil etme, edilme.
zeyil:
ek, ilâve.
ziyade:
çok, fazla.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bedel:
bir şeyin yerine verilen
ve yerini tutan, değiştirilen
şey.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cinayet:
bu derecede ağır suç.
erkân:
reisler, ileri gelenler.
evvelen:
evvelâ, birinci, ilk
olarak.
gaye-i hayal:
hayal edilen
gaye, ideal.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
mahrum:
bir şeye sahip ola-
mayan, yoksun.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
medrese:
ders okutulan yer.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılma-
sını idarecilere teklif ettiği, fen
ilimleriyle din ilimlerinin bir-
likte okutulmasını düşündüğü
üniversite.
mevhum:
hakikatte olmayan,
vehim ve hayal ürünü olan.
misil:
kat; eş.
musahabe:
sohbet etme, söy-
leşme, görüşme.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı ebedî olarak daima üzerinize olsun.