onların hakaik-ı imaniyeye dair bir kitabını birisi okumufl.
risale-i nur’un da bir sayfasını okumufl. risale-i nur’un
bir sayfasıyla daha ziyade imanını kurtardığını ikrar etmifl.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
Duanızamuhtaçkardeşiniz
SaidNursî
ì®í
Œ
2 9 9
œ
Üstadımızdiyorki:
Mahkemelerin tehirinde hayır var. Şimdiye kadar nu-
ra ve nurculara verilen zahmetler, rahmetlere dönmesi
gösteriyor ki, bu tehirde de hayırlar var ki, birisi bu ol-
mak ihtimali var:
Hariç âlem-i İslâm’da nurun ehemmiyetli tesire başla-
ması ve inkişaf ve intişarı ve buranın siyasîleri Avrupa’ya
bir rüşvet olarak bir derece Avrupalaşmak meylini gös-
termesi, hariçte zannedilmekle mahkemelerce nurun ser-
bestiyet-i tammesi için karar vermek, hariç âlem-i İs-
lâm’da nurların hakikî ihlâsına böyle bir şüphe gelecekti
ki, ya nurcular riyakârlığa mecbur olmuşlar veyahut böy-
le medenîleşmek fikrinde olanlara ilişmiyorlar, zaaf gös-
teriyorlar diye, nurun kıymetine büyük zarar olduğu için,
bu tehir o evhamları izale eder. Ve ispat ediyor ki, otuz
seneden beri İslâmiyetin şiarına muhalif şeylere baş eğ-
miyorlar.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
dair:
alakalı, ilgili.
ehemmiyetli:
önemli.
evham:
vehimler, zanlar, kurun-
tular.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hakikî:
gerçek.
hariç:
dış memleket, yaşanılan ül-
kenin dışındaki ülke.
ihlâs:
bir işi, bir ameli, başka bir
karşılık beklemeksizin, sırf Allah
rızası için yapma.
ihtimal:
olabilirlik.
ikrar:
saklamayıp açıktan söy-
leme. inancını, fikrini açığa vurma.
inkişaf:
ortaya çıkma, gelişme.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
izale:
yok etme, ortadan kal-
dırma.
kıymet:
değer.
medenî:
uygar, modern.
meyil:
bir tarafa doğru eğilme,
yönelme.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
Nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
rahmet:
şefkat etmek, mer-
hamet etmek, esirgemek.
riyakâr:
riya eden, iki yüzlü,
sahtekâr.
rüşvet:
yetkili, görevli bir kim-
seye, bir başka kimse tarafın-
dan kanunlara aykırı şekilde,
bir çıkar vaat edilerek veya
sağlanarak her hangi bir işin
yaptırılması; bu işin yaptırıl-
ması için verilen para, mal, vs.
siyasî:
siyasetle uğraşan, siya-
set adamı.
şiar:
iz, belirti, işaret, nişan.
tesir:
etki.
zaaf:
irade zayıflığı.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşak-
kat.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır.
| 662 | Emirdağ Lâhikası – ıı