Ve ileride nurun has şakirtleri olacak ki, bu vaziyeti gös-
teriyorlar.
Ben de bu nevi küçücük masumları, evlâdım olmadı-
ğından, evlâd-ı maneviye olarak dualarıma umumen dâ-
hil ettim. Her sabah bunları da nur talebeleriyle beraber
dualarımda yâd ediyorum.
Hem onlardan bir yaşındaki masumu, kırk yaşındaki
lâkayt bir adama tercih etmeye sebep, bunlar günahsız
ve samimî bir alâka göstermesinden, elbette onları, sevk
eden bir hakikat var. Ben de o cihetten onları; büyüklere
temenna ettiğim gibi, onların temennalarına ciddî muka-
bele ediyorum.
Hem masumiyetleri, hem ileride tam nurcu olmaları-
na binaen, dualarını kendi hakkımda makbul olacak diye
onlara derdim: “Madem siz benim evlâd-ı maneviyem ol-
dunuz. Ben de size dua ediyorum. siz de günahınız ol-
madığı için, duanız benim hakkımda inşaallah makbuldür.
siz de bana dua ediniz. Çünkü ziyade hastayım” derdim.
Ben ve benim yanımdaki kardeşlerimin kuvvetli bir ih-
timalle kanaatimiz geliyor ki, masonlar ve zındıkların
plânı ile bolşevizm tarzında gençleri terbiye etmek için
bir vakit bazı mektepler açıldığı ve sonra değişen bu
mekteplerle gençleri ifsada çalıştıklarına mukabil, İslâmi-
yetin kahraman bayraktarı olan türk milletinin masum
küçük yavruları, nuranî bir intibah ve bir hiss-i kablelvu-
ku ile nurlardan ders almaları, gençlerin başına gelen o
Emirdağ Lâhikası – ıı | 655 |
mason:
dünyevi maksatlarla ku-
rulmuş, sıkı bir dayanışmayı esas
alan komitacı teşkilâtın mensubu.
masumiyet:
masumluk, kabahat-
sizlik, suçsuzluk.
mektep:
okul.
mukabele:
karşılık verme, karşı-
lama.
mukabil:
karşılık.
nevi:
çeşit.
Nur:
Risale-i Nur.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur’ları okuyup
neşreden kimse.
samimî:
içten, candan, gönülden.
şakirt:
talebe, öğrenci.
temenna:
eli ağıza ve başa götü-
rerek selâm verme.
terbiye:
besleyip büyütme, yetiş-
tirme, eğitme.
umumen:
umumî olarak, bütün
olarak.
vaziyet:
durum.
yâd:
anma.
zındık:
Allah’a ve ahirete inanma-
yan, Allah’ı inkâr eden, imansız,
münkir.
ziyade:
çok, fazla.
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
bayraktar:
bayrak taşıyan,
alemdar.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
bolşevizm:
Lenin tarafından
geliştirilen komünist nazariye
ve uygulama, ihtilâl yoluyla
proletarya iktidarı kurma ta-
raftarlığı, Bolşeviklik.
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
evlât:
çocuklar.
hakikat:
gerçek, doğru.
hiss-i kablelvuku:
bir şeyi vu-
kuundan önce hissetme, bir
hadisenin gerçekleşmesinden
önce kalbe doğması.
ifsat:
fesada uğratma, bozma,
karışıklık çıkarma.
ihtimal:
olabilirlik.
inşaallah:
Allah izin verirse.
intibah:
uyanış.
lâkayt:
kayıtsız, ilgisiz.
madem:
değil mi ki.
makbul:
kabul edilmiş, geçerli.