Elhasıl:
Medeniyet-i garbiye-i hâzıra, semavî dinleri
tam dinlemediği için, beşeri hem fakir edip ihtiyacatı zi-
yadeleştirmiş. İktisat ve kanaat esasını bozup israf ve hırs
ve tamahı ziyadeleştirmeye, zulüm ve harama yol açmış.
Hem beşeri vesait-i sefahete teşvik etmekle, o bîçare
muhtaç beşeri tam tembelliğe atmış, sa’y ve amelin şev-
kini kırıyor. Hevesata, sefahete sevk edip ömrünü fayda-
sız zayi ediyor.
Hem o muhtaç ve tembelleşmiş beşeri, hasta etmiş.
suistimal ve israfat ile yüz nevi hastalığın sirayetine, inti-
şarına vesile olmuş.
Hem üç şiddetli ihtiyaç ve meyl-i sefahet ve ölümü her
vakit hatıra getiren kesretli hastalıklar ve dinsizlik cere-
yanlarının o medeniyetin içlerine yayılmasıyla intibaha
gelip uyanmış beşerin gözü önünde ölümü idam-ı ebedî
suretinde gösterip her vakit beşeri tehdit ediyor, bir nevi
cehennem azâbı veriyor.
İşte bu dehşetli musibet-i beşeriyeye karşı kur’ân-ı Ha-
kîm’in dört yüz milyon talebesinin intibahıyla ve içinde
semavî, kudsî kanun-i esasîleriyle bin üç yüz sene evvel
gösterdiği gibi, yine bu dört yüz milyonun kendi kudsî
esasî kanunlarıyla beşerin bu üç dehşetli yarasını tedavi
etmesini; ve eğer yakında kıyamet kopmazsa, beşerin
hem saadet-i hayat-ı dünyeviyesini, hem saadet-i hayat-ı
uhreviyesini kazandıracağını; ve ölümü, idam-ı ebedîden
çıkarıp âlem-i nura bir terhis tezkeresi göstermesini;
Emirdağ Lâhikası – ıı | 651 |
gelen belâ ve musibetler.
nevi:
çeşit.
saadet-i hayat-ı dünyeviye:
dünya hayatındaki mutluluk.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
sefahat:
eğlence.
semavî:
Allah tarafından olan,
İlâhî.
sevk:
yöneltme.
sirayet:
bulaşma, geçme.
suistimal:
bir şeyi kötüye kul-
lanma.
talebe:
öğrenci.
tamah:
hırs, aç gözlülük.
tehdit:
korkutma, gözdağı verme.
terhis:
izin verme, serbest bı-
rakma, salıverme.
tezkere:
belge, pusula.
vesait-i sefahat:
sefahat, zevk ve
eğlence vasıtaları.
vesile:
bahane, sebep.
zayi:
elden çıkmış, zarar, ziyan.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
âlem-i nur:
nur âlemi, aydınlık
âlemi.
beşer:
insan, insanlık.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cereyan:
akım, fikir, sanat
veya siyaset hareketi.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
elhâsıl:
hasılı, netice itibariyle,
kısaca.
evvel:
önce.
haram:
İslâmiyetçe yasakla-
nan işler.
hevesat:
hevesler.
hırs:
açgözlülük, kanaatsizlik.
idam-ı ebedî:
dirilmemek
üzere yok oluş, ahiret inancı
olmadığı için ölümü ebedî
yokluğa gitmek olarak görme.
ihtiyacat:
ihtiyaçlar, lüzumlu
olan şeyler.
intibah:
uyanış.
intişar:
yayınlanma, neşrolma.
israf:
gereksiz yere harcama,
ihtiyaçtan fazlasını harcama,
savurganlık.
israfat:
israflar, lüzumsuz yere
harcamalar.
kanaat:
elindeki ile yetinmek.
kanun-i esasî:
temel kanun-
lar, anayasa, esası teşkil eden
kanun.
kesretli:
çokluğu olan, çok
fazla.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah
tarafından tayin edilen bir va-
kitte yıkılıp mahvolması.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kur’ân-ı hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
medeniyet-i garbiye-i hâzıra:
şimdiki batı medeniyeti.
meyl-i sefahat:
sefahate du-
yulan arzu, meyil.
musibet-i beşeriye:
insanlara