Emirdağ Lâhikası - page 642

mecmu-i kur’ân’da dört rükündür. öyle de, o dört ma-
kasıd çok surelerin her birisinde bulunuyorlar. Her bir su-
re bir küçük kur’ân olur. Belki çok cümlelerin içinde de
o dört maksada telmihen işaretler var.
Belki bazan bir tek kelimede o dört esasa remizler var.
Çünkü, kur’ân’ın eczaları ve kelime ve ayetleri, mecmuu-
na karşı birer ayna hükmüne geçer, birbirinden in’ikas
eder. güya kur’ân müteselsilen ayet ve cümle ve kelime-
lerine o maksatların nurunu veriyor. Aynada güneş gibi
bazan bir kelime, bir cümle; bir küçük kur’ân’ı gösterir.
İşte kur’ân’a mahsus bu nükte, yani cüz, küll gibi aynı
maksadı göstermesi maksadıyla kur’ân müşahhas bir fert
olduğu hâlde, çok efradı bulunan bir küllî gibi ilm-i man-
tıkça târif edilir. demek kur’ân’da bin kur’ân’lar var ki,
şahs-ı küllî olmuş. Hem öyle de lâzım gelir. Çünkü, had-
siz ve gayet muhtelif tâifelere ders olduğu için, aynı ders-
te hadsiz o tâifeler adedince dersler bulunmak lâzım ge-
lir.
s
UaL
:
eğer denilse: Bu dört maksad-ı asliyeyi bize bis-
millah ve elhamdülillâh cümlesinde göster.
C
EVaP
:
deriz ki: Madem bismillah Allah’ın abdlerine bir
ders olarak nâzil olmuş, elbette söylemek manasında olan
r
?o
b
kelimesi bismillah içinde vardır. İlm-i sarf ile, mukad-
der tabir edilir. İşte bismillahtaki
r
?o
b
takdiri, bütün
abd:
kul.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
bismillâh:
Besmele, Allah namına,
Allah için, Allah’ın adı ve izni ile.
cüz:
kısım, parça, bölük.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
efrat:
fertler.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd ol-
sun, hamd Allah’a aittir.
gayet:
son derece.
güya:
sanki.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hükmüne:
yerine, değerine.
ilm-i mantık:
mantık ilmi, doğru
muhakeme ve doğru düşüncenin
esaslarını ve kaidelerini konu alan
ilim.
ilm-i sarf:
Arap dilbilgisi ve gramer
ilmi.
in’ikâs:
aksetme, yansıma.
| 642 | Emirdağ Lâhikası – ıı
küll:
bütün, bir şeyin tamamı.
küllî:
umumî, genel, bütün
olan.
madem:
değil mi ki.
makasıd:
maksatlar, gayeler.
maksat:
kast, amaç, düşünce.
maksat-ı aslî:
asıl maksat , ha-
kikî maksat, asıl gaye.
mana:
anlam.
mecmu:
bütün hepsi.
mecmu-ı kur’ân:
Kur’ân’ın ta-
mamı.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
mukadder:
Allah tarafından
ezelde takdir olunmuş.
müşahhas:
somut, gözle gö-
rülebilir, elle tutulabilir hâldeki.
müteselsilen:
birbirinin peşi
sıra, zincirleme olarak.
nazil:
nüzul eden, inen.
nükte:
ince manalı, ancak dik-
katle anlaşılabilen mana veya
söz.
remiz:
bir manayı ifade eden
veya bir manaya delâlet eden
işaret ve şekil.
rükün:
esas, kaide, prensip.
sual:
soru.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
şahs-ı küllî:
birçok özelliğin
tek bir kişide toplanması du-
rumu, birçok hususu bünye-
sinde bulunduran şahıs.
tabir:
yorum, yorumlama.
taife:
bölük, takım, güruh,
fırka.
takdir:
Allah’ın takdiri, Allah’ın
ilmiyle belli bir düzen vermesi.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını
içine alacak şekilde anlatma.
telmihen:
telmih suretiyle, tel-
mih yoluyla, telmih için, imalı
olarak.
1...,632,633,634,635,636,637,638,639,640,641 643,644,645,646,647,648,649,650,651,652,...1032
Powered by FlippingBook