“ey müstantık hikmet! Biz mevcudat kafilesi, adem ka-
ranlıklarından sultan-ı ezelî’nin kudretiyle çıktık, ziya-i
vücuda girdik. Varlık nurunu bulduk. Herbir tâifemiz bir
vazifeye girdik. Ve biz benîâdem taifesi ise, bir emanet-i
kübra rütbesi ve hilâfet-i zemin vazifesiyle sair mevcudat
kardeşlerimizin içinde imtiyazlı ve memuriyet sıfatı ile bu
meşher-i kâinata gönderilmişiz. Her vakitte yola çıkmaya
müheyya bir vaziyetteyiz ve haşir yolu ile saadet-i ebedi-
yenin kazanmasının tedariki ile meşgulüz. Ve bizim
re’sü’l-malımız olan istidatlarımızın çekirdeklerini sümbül-
lendirmeye, iman ve kur’ân’la inkişaf ettirmekle iştigal
ediyoruz. İşte o kafilenin reisi ve hatîbi benim. İşte elim-
deki bu fermanı; manevî ve maddî hava, bir tek lisan gi-
bi bütün kâinata o fermanın her kelimesini bir anda mil-
yarlar yapıp işittiriyor. İşte o menşur ferman, ezel ve
ebed sultanı’nın kelâmıdır. Ve emirleri ve konuşmaları
olduğuna delil-i kat’î, üstünde parlayan sikke-i şahanesi
ve turra-i sermediyesine bak, gör, git, söyle.”
evet, en müşkül, en umumî ve bütün mevcudata soru-
lan bu üç-dört gayet acip suale tam doğru ve mükemmel
cevap veren yalnız ve yalnız kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’dır
ki; başında
(1)
p
¬«p
a n
Ör
jn
Q n
’ o
ÜÉn
àp
µ`r
dG n
?p
d'
P
fermanıyla ilân
edilmiş.
Madem baştan buraya kadar bir hakikati anladın. el-
bette bu hakikatten anlaşılıyor ki, kur’ân’ın anasır-ı esa-
siyesi o dört hakikattir. Yani; “
tevhid
,” “
nübüvvet
,”
“
haşir
” ve “
adalet
”tir. İşte bu dört hakikat nasıl ki
Emirdağ Lâhikası – ıı | 641 |
topluluk; zümre, fırka.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kelâm:
İlâhî söz, İlâhî emir, vahiy.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini yap-
maktan aciz bırakan Kur’an.
lisan:
dil.
maddî:
madde ile alâkalı.
madem:
değil mi ki.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
memuriyet:
memurluk, memur
olma hâli.
menşur:
neşrolunmuş, dağıtılmış,
yayılmış, herkese ilân edilmiş.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahluklar.
müheyya:
hazır, hazırlanmış,
amade.
müstantik:
sorguya çeken, sorgu-
layan, sorgu hâkimi.
müşkül:
güç, zor, çetin.
nübüvvet:
nebîlik, peygamberlik,
Allah elçiliği.
reis:
başkan.
re’sülmal:
ana para, sermaye.
rütbe:
sıra, derece, mertebe, paye.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
sair:
diğer, başka, öteki.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sikke-i şahane:
padişahlık sikkesi;
padişahın kendine has işareti, ni-
şanı.
sual:
soru.
sultan-ı Ezelî:
ezelî sultan; kudret,
kuvvet ve hükümranlığının baş-
langıcı olmayan Allah.
taife:
takım, güruh.
tedarik:
sağlama, temin etme,
karşılama.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
umumî:
genel.
vazife:
görev.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz veril-
mesi, hakkaniyet, âdillik.
adem:
yokluk, hiçlik.
anasır-ı esasiye:
esas unsur-
lar, temel elementler.
benîâdem:
Ademoğulları, in-
sanlar.
delil-i kat’î:
kesin delil.
ebed:
sonu olmayan gelecek
zaman, sonsuzluk, daimîlik.
emanet-i kübra:
büyük ema-
net, en büyük emanet.
ezel:
başlangıcı olmayan geç-
miş zaman, öncesizlik.
ferman:
emir, buyruk.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
haşir:
kıyametten sonra bütün
insanların bir yere toplanma-
ları, Allah’ın ölüleri diriltip
mahşere çıkarması.
hatip:
hitap eden, topluluğa
karşı konuşan.
hikmet:
felsefe.
ilân:
yayma, duyurma, bil-
dirme.
iman:
inanç, itikat.
imtiyaz:
fark, ayrıcalık, üstün-
lük.
inkişaf:
ortaya çıkma, gelişme.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
iştigal:
bir işle uğraşma, meş-
gul olma.
kafile:
birlikte yolculuk eden
1.
Şu yüce kitap ki, onda asla şüphe yoktur. (Bakara Suresi: 2)