Emirdağ Lâhikası - page 633

ferdin fehmi, ona lâyık ve mükemmel bir tefsir yapamaz
ve mümkün olmuyor. Çünkü, bir fert, pek nadir olarak
kendi hususî meslek ve meşrebinin tesirinden kendi fikri-
ni kurtarabilir. onun hususî meşrebi tesir ettikçe, tam ta-
mına hakikati safî olarak ifade edemez. Ferdin fehmi ve
manası ona hastır. o fert onu kabul eder; fakat başkala-
rını ona davet edemez. eğer cumhur-i ulema onun feh-
mini kabul ile başkalara şümulünü gösterse, o vakit başka-
sını o manaya davet edebilir ve hakikî tam tefsir olabilir.
Hem ferdin ahkâmda istinbatı ve içtihadında –hevesi
karışmamak şartıyla– o kendi nefsi için amel edebilir, fa-
kat başkalarına hüccet tutamaz. tâ bir nevi icma’ o hük-
mü tasdik etsin. nasıl ki, ahkâm-ı şer’iyeyi tatbik ve tan-
zim ve icra etmek ve hürriyet-i fikirden neş’et eden ma-
nevî anarşiliği kaldırmak için gayet lâzımdır ki, ulema-i
muhakikînden bir heyet-i âliye bulunsun ki, o heyet umu-
mun emniyetine mazhariyetleriyle ve cumhur-i ulemanın
onlara itimadıyla ümmet için bir nevi zımnî kefalet ve da-
va vekili hükmünde olmaları cihetinde, icmâ-ı ümmet
hüccetinin sırrına mazhar oluyorlar. o vakit içtihadın ne-
ticesi o icma ile şer’an düstur olabilir. Ve icmâın tasdik
ve sikkesiyle umuma şâmil oluyor. Aynen onun gibi lâ-
zımdır, kur’ân’ın manalarının keşfi ve tefsirlerde ayrı
ayrı mehasininin cem’i, hem zamanın çalkamasıyla ve
fenlerin keşfiyle cilvelenen, tezahür eden kur’ân’ın haki-
katlerinin tesbiti için elzemdir ki, muhakkikîn-i ulemadan
herbiri bir fende mütehassıs, geniş fikre, ince nazara
Emirdağ Lâhikası – ıı | 633 |
rinde.
hüküm:
dinî kaide, kural.
hürriyet-i fikir:
fikir ve düşünce
hürriyeti.
icma:
müçtehit olan İslâm âlimle-
rinin dinî bir konuda aynı sözü
söylemeleri, bir konuda görüş bir-
liğine varmaları.
icma-i ümmet:
aynı asırda yaşa-
mış olan İslâm âlimlerinden müç-
tehit olanların, şeriatın bir mese-
lesi hakkında verilen hükümde
birleşmeleri, dinî bir konuda söz
birliği etmeleri.
icra:
yürütme, bir işi yerine ge-
tirme.
içtihat:
fikir, kanaat, görüş açısı.
istinbat:
bir söz veya işten gizli
bir mana çıkarma.
itimat:
dayanma, güvenme.
kefalet:
mesuliyeti üzerine almak.
keşif:
gizli bir şeyi bulma, mey-
dana çıkarma.
lâyık:
yakışan, yaraşır, yakışır.
mana:
anlam.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mazhariyet:
nail olma, şeref-
lenme.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, tavır,
tutum, meslek.
muhakkikîn-i ulema:
hakikatleri
araştıran Müslüman âlimler.
mütehassıs:
bir ilim dalında veya
bir meslekte derin bilgi sahibi
olan, uzman.
nadir:
seyrek, az, ender bulunan.
nazar:
bakıfl.
neşet:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nevi:
çeşit.
safî:
samimî, hâlis, saf.
sır:
gizli hakikat.
sikke:
alâmet, nişan, turra.
şamil:
içine alan, kapsayıcı.
şart:
koşul.
şer’an:
şeriata göre, şeriat bakı-
mından, şeriatça.
şümul:
içine alma, kapsam.
tanzim:
düzenleme, sıralama, ter-
tipleme.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tatbik:
uydurma, uygulama.
tefsir:
Yorum, şerh.
tesir:
etki.
tezahür:
görünme, belirme, or-
taya çıkma.
ulema-i muhakkikîn:
gerçeği, ha-
kikati bulup araştıran âlimler.
ümmet:
Müslümanların tamamı;
bütün Müslümanlar.
zımnî:
üstü kapalı, dolayısıyla an-
latılan.
ahkâm:
dinî hükümler, emir-
ler.
ahkâm-ı şer’iye:
şer’î hüküm-
ler, şeriatın esas ve kanunları.
amel:
uygulama, meydana çı-
karma.
anarşi:
hükümetsiz veya si-
yasî otoritesini kaybetmiş dü-
zensiz topluluk hâli.
cem:
toplama, biriktirme.
cilve:
tecelli, görüntü.
cumhur-i ulema:
âlimlerin ço-
ğunluğu.
düstur:
kanun, kural, esas.
elzem:
daha (en, pek) lâzım,
lüzumlu, gerekli.
emniyet:
güven, güvenilir.
fehim:
anlayış.
fen:
tecrübî, ispatla meydana
gelmiş ilimlere verilen genel
ad.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikî:
gerçek.
heves:
bir şeye karşı duyulan
istek, arzu.
heyet-i âliye:
üst kurul.
hususî:
özel.
hüccet:
delil.
hükmünde:
değerinde, ye-
1...,623,624,625,626,627,628,629,630,631,632 634,635,636,637,638,639,640,641,642,643,...1032
Powered by FlippingBook