Œ
2 9 1
œ
[Hazret-i Üstadın Emirdağ’ında Santral Sabri, Sıddık Sü-
leyman’a Arabî
İşaratü’l-İ’caz
’dan verdiği derstir.]
?
o
Iƒn
?s
°üdGn
h n
Ú/
ªn
dÉn
©r
dG u
Ün
Q !o
ór
ªn
ër
dn
G
(1)
Ék
ªp
FGn
O Gk
ón
Hn
G /
¬p
HÉn
ër
°Un
Gn
h /
¬p
d'
G »'
`?n
Yn
h m
ós
ªn
ëo
e Én
fp
óu
«n
°S »'
`?n
Y o
?n
Ós
°ùdGn
h
İşaratü’l-İ’caz
’ın birinci cüz’ü ki, tamamı yetmiş cüz ola-
caktı. Fakat risale-i nur manevî bir tefsiri kur’ânî oldu-
ğu için dedi: Bu zamanda bana daha lüzum var. öteki
cüzler yerinde onlar yazıldı.
evet,
İşaratü’l-İ’caz
, umum risale-i nur’un bir fihriste-
si, bir listesi ve o nur bahçesinin bir fidanlığı ve sırr-ı i’ca-
zü’l-kur’ân’ın bir menbaı olduğu görünüyor. gayet ince
ve derin olduğu için, şimdiye kadar âlimler pek azını an-
lamışlardı. Fakat kimin eline geçmişse, fevkalâde takdir
etmiş ve “emsalsiz” demiş. dehşetli eski harb içinde, av-
cı hattında, bazan da at üzerinde, îcazdaki i’cazın en in-
ce münasebatını görmek ve onlarla tam meşgul olmak
ve koca dehşetli harbin tehlikesi onu müşevveş etmemek
ve incimad derecesindeki soğukta, avcı hattında o ince-
cik i’caz münasebetlerini herşeyden daha ehemmiyetli
görmek, eski said’in hakikaten hizmet-i kur’âniyede ha-
rika bir fedakârlığıdır. Hatta Yeni said’in otuz beş sene-
de, bu acip zamanda gazeteleri okumamak ve on sene
İkinci Harbi bilmemek, sormamak ve idam niyetiyle
Emirdağ Lâhikası – ıı | 627 |
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
menba:
kaynak.
meşgul:
uğraşma, ilgilenme.
münasebat:
münasebetler, ilgiler,
yakınlıklar, bağlar, ilişkiler, uygun-
luklar.
münasebet:
ilgi, ilişki, münasebet.
müşevveş:
teşevvüşe uğramış,
düzensiz, karmakarışık.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sırr-ı i’caz:
mucizeliği gösteren sır-
lar.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tefsir:
yorum, şerh.
umum:
bütün, hepsi.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim
adamı.
arabî:
Arapça.
cüz:
kısım, parça.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyetli:
önemli.
emsalsiz:
benzersiz.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, feda
eden.
fevkalâde:
olağanüstü.
fihriste:
katalog, liste.
gayet:
son derece.
hakikaten:
doğrusu, gerçek-
ten.
harika:
olağanüstü.
harp:
savaş.
hazret-i Üstad:
Üstad Hazret-
leri, Bediüzzaman Said Nursî.
hizmet-i kur’âniye:
Kur’an
hizmeti.
i’caz:
mucizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz kal-
dıkları şeyi yapmak.
idam:
ölüm.
incimat:
donma, buz hâline
girme.
kur’ânî:
Kur’an’a
ait,
Kur’an’dan gelen.
1.
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun; salât ve selâm ebediyen ve daima Efendimiz Mu-
hammed’e, onun Âl ve Ashabına olsun.