• B
iriNCi
N
OkTa
:
gazeteleri dinlemediğim hâlde bir iki
senedir “irtica ile ittiham” kelimesi mütemadiyen tekrar
edildiğini işitiyordum. eski said kafasıyla dikkat ettim,
kat’iyen gördüm ki:
siyaseti dinsizliğe âlet yapan ve beşerdeki en dehşetli
vahşet ve bedevîliğin bir kanun-i esasîsine irticaa çalışan
ve hamiyet maskesini başına geçiren gizli İslâmiyet düş-
manları, gaddarâne bir ittiham ile ehl-i İslâmiyet ve ha-
miyet-i diniye ve kuvvet-i imaniye cihetiyle, değil dini si-
yasete âlet yapmak, belki de siyaseti dine âlet ve tâbi yap-
makla, tâ İslâmiyetin kuvvet-i maneviyesinden bu hükü-
met-i İslâmiyeyi tam kuvvetlendirmek ve dört yüz milyon
hakikî kardeşi arkasında ihtiyat kuvveti bulundurmak ve
bir kısım zalim Avrupa’nın dilenciliğinden kurtulmak için
çalışanlara pek haksız olarak “irtica” damgasını vurup on-
ları memlekete zararlı tevehhüm etmeleri, yerden göğe
kadar hadsiz bir haksızlıktır. numunelerinden birinci nu-
munesi: Bu asrın dehşetli zulmüne karşı bir sed olarak
İkinci noktada beyan etmek zamanı geldi. Menşe’leri iki
kanun-i esasiye istinat eden iki irtica var:
Biri:
siyasî ve içtimaî ki, hakikî irticadır. onun kanun-i
esasîsi çok suistimale ve zulme medar olmuştur.
İkincisi:
İrtica namı verilen hakikî bir terakki ve adale-
tin esasıdır.
• i
kiNCi
N
OkTa
:
Beşerin vahşet ve bedevîlik zamanla-
rındaki bir kanun-i esasîsine, medeniyet namına dine
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
asr:
yüzyıl.
bedevî:
iptidaî tarzda yaşayan,
medenî olmayan.
beşer:
insan, insanlık.
beyan:
anlatma, açıklama.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i islâm:
İslâm topluluğu, Müs-
lümanlar.
esas:
asıl, temel, dip, kök.
gaddarâne:
zalimce, gaddarca,
merhametsizce, haincesine.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikî:
gerçek.
hamiyet:
millî onur ve haysiyet.
hamiyet-i diniye:
dini korumak
ve yüceltmek maksadıyla çalışma.
hükümet-i islamiye:
İslam hükü-
meti.
| 622 | Emirdağ Lâhikası – ıı
içtimaî:
toplumla alâkalı, ce-
miyete ait, sosyal.
ihtiyat:
yedek, zor şartlar ve
günler için saklanan.
irtica:
gericilik, geriye dönme,
eskiyi isteme.
istinat:
dayanak.
ittiham:
suç altında bulunma,
töhmetli olma.
kanun-ı esasî:
ana prensipler,
anayasa.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
kuvvet-i imaniye:
iman kuv-
veti.
kuvvet-i manevîye:
manevî
kuvvet.
maske:
bir şeyin asıl mahiye-
tini gizlemek maksadıyla or-
taya konulan aldatıcı görünüş.
medar:
sebep, vesile.
medeniyet:
medenîlik, şehir-
lilik, uygarlık.
menşe:
esas, kaynak.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
nam:
ad, isim.
nam:
adına, yerine.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
numune:
örnek.
set:
mani, perde, engel.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete
ait.
suistimal:
bir şeyi kötüye kul-
lanma.
tâbi:
bağlı, uyma.
terakki:
yükselme, ilerleme.
tevehhüm:
vehmine kapıl-
mak, öyle zannetmek.
vahşet:
yabanî ve vahşi olan
şey, medeniyetin zıddı.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
zulüm:
haksızlık, eziyet, iş-
kence.