hassasiyetle ve bazı keyfî kanunlarla pek hiddetli bir inat-
la uzun zamandan beri nur talebelerine ancak yüzde bir
nisbetinde zarar verebildiler. nurun faal talebelerinden al-
tı yüz talebesinin mahkemelerle meşgul edilmesine deh-
şetli bir plân varken, yalnız altı talebeye muvakkaten ili-
şildi. Hatta nur kahramanının yazdığı gibi, yirmi beş ad-
liye mahkemeleri yüz binler nüshalarında ve yüz binler ta-
lebelerinde medar-ı mes’uliyet bir şey bulamıyorlar. Ve o
kesretli adliyelerin “nurlarda suç yok ve bulamıyoruz” de-
meleri kat’î bir delildir. Çünkü benim İstanbul ve Afyon
gibi mahkemelerimde, onların o hassas ve suistimal edi-
lebilir kanunlarına tam aykırı olarak söylediğim hâlde be-
ni mes’ul etmedikleri gibi, nurlar da medeniyetin zalimâ-
ne kanunlarını zirüzeber ettikleri hâlde, medar-ı mes’uli-
yet suç bulamadıkları kat’iyen gösteriyor ki, nurlardaki
hakikat, karşısındaki muarızları mağlûp ederek adliyeleri
de insafa getirmiştir. inayet-i İlâhiye, kur’ân’ın bir mu’ci-
ze-i maneviyesi olan risale-i nur’u muarızlarından muha-
faza ediyor. Muârızların hücumu ise, nurların parlaması-
na ve intişarına vesile oluyor.
ì®í
Œ
2 8 8
œ
Üstadımızdiyorki:
Yirmi sekiz sene zarfında hükûmetin resmî adamla-
rından bana rast gelenler, hep sıkıntı verdikleri hâlde,
adliye:
mahkeme, yargılama işle-
riyle uğraşan daire.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
dindar:
dinin emirlerini yerine ge-
tiren.
| 614 | Emirdağ Lâhikası – ıı
faal:
çalışkan, gayretli.
hakikat:
gerçek, doğru.
hassas:
zayıf, çabuk tesir alan.
hassasiyet:
hassaslık, duygulu
olma, duygusallık.
ihtar:
dikkat çekme, hatır-
latma, uyarı.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yar-
dımı.
intişar:
yayınlanma, neşrolma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
kesretli:
çokluğu olan, çok
fazla.
keyfî:
kanuna uymayarak,
keyfe, arzuya bağlı.
medar-ı mes’uliyet:
sorumlu-
luk sebebi.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
meşgul:
ilgilenen, uğraşan.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
mu’cize-i manevîye:
manevî
mucize.
muhafaza:
koruma.
muvakkaten:
geçici olarak.
nispet:
oran, değer.
Nur:
Risale-i Nur, Risale-i Nur
hizmeti.
nüsha:
kitap.
resmî:
devlet adına olan.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
suistimal:
bir şeyi kötüye kul-
lanma.
talebe:
öğrenci.
vesile:
bahane, sebep.
zalim:
merhametsiz, gaddar.
zarfında:
süresince.
zirüzeber:
altüst, karmakarı-
şık, darmadağın.