ediliyordu. Hâlbuki said bütün bütün istidatsız değildir.
Hem de nesebî kardeşlerinin hepsinin de güzel yazıları ol-
duğu hâlde, bu kadar yazıya muhtaç iken böyle yarım üm-
mî vaziyetinin hikmeti, kanaat-i kat’iyemle şudur ki:
Bir zaman gelecek ki, cüz’î ve şahsî iktidarlar, kuvvet-
ler mukabele edemeyecek dehşetli ve manevî düşmanla-
rın hücumu zamanında güzel yazı sahiplerini ruhucanıyla
aramak ve hizmetine şerik etmek ve o çekirdeğin etrafın-
da su, hava, nur gibi o manevî ağaca hizmet etmek için
o şahsî ve cüz’î hizmeti, küllî ve umumi ve kuvvetli ve bir
kaleme mukabil binler kalemi bulmak hikmetiyle ve buz
parçası gibi benliğini o mübarek havuz içinde eritmesiyle
hakiki ihlâsı elde etmek ve bu suretle imana hizmet et-
mek hikmetiyle olmuş.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
ì®í
Œ
2 8 7
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
ruhucanımızla mübarek bayramınızı tebrik ediyoruz.
İnşaallah, âlem-i İslâm’ın da büyük bir bayramına yetişir-
siniz. Cemahir-i müttefika-i İslâmiyenin kudsî kanun-i esa-
siyelerinin menbaı olan kur’ân-ı Hakîm, istikbale tam hâ-
kim olup beşeriyete tam bir bayramı getireceğine çok
emareler var.
Saniyen:
Şüphe kalmadı ki, nur risaleleri ve talebeleri,
hıfz ve inayet-i İlâhiyeye mazhardırlar ki, bu zamanın
Emirdağ Lâhikası – ıı | 613 |
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
menba:
kaynak.
muhtaç:
gerek duyan.
mukabele:
karşı gelme, karşı
koyma.
mukabil:
karşılık.
mübarek:
feyizli, bereketli.
nesebî:
soy ile ilgili, soyu ile alâ-
kalı, soy sopa ait.
ruhucan:
ruh ve can; ruh ve canla.
saniyen:
ikinci olarak.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
şerik:
ortak.
talebe:
öğrenci.
umumî:
genel.
ümmî:
okuma yazması olmayan,
okumamış.
vaziyet:
durum.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
cemahir-i müttefika-i islâ-
miye:
birleşik İslâm cumhuri-
yetleri, devletleri.
cüz’î:
küçük, az.
cüz’î:
küçük, az.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
hakikî:
gerçek.
hâkim:
hükmeden.
hıfz:
saklama, koruma, sıya-
net, muhafaza.
hikmet:
İlahî gaye, gizli sebep,
fayda.
hizmet:
görev, vazife.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
iktidar:
güç, kuvvet.
iman:
inanç, itikat.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yar-
dımı.
inşaallah:
Allah izin verirse.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istikbal:
gelecek zaman.
kanun-ı esasî:
ana prensipler,
anayasa.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kur’ân-ı hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
küllî:
umumî, genel.
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır.