müsadere edilmek suretiyle dört seneden beri evrak-ı mu-
zırra gibi dosyalar içinde mahkeme mahzenlerinde çürü-
tülmek suretiyle imhasına çalışıldığı ve dört mahkeme be-
raatine ve serbestiyetine karar verdikleri ve biz de çok de-
fa makamata istida ile müracaat edip serbestiyetini iste-
diğimiz ve hem Başbakanın “din propagandası yüzünden
şimdiye kadar bu vatana hiçbir zarar gelmediğini” söyle-
diği hâlde, bu dindarların serbestiyeti hakkındaki kanu-
nun tasdikinin tacili ve takdimi lâzım gelirken tehir edil-
mesi, dindar meb’usların nazar-ı millette “kendilerine dü-
şen en ehemmiyetli dinî vazifelerini yapmıyorlar” diye
dindarların bir telâşları var. Biz de telâş ediyoruz ki, dâhi-
lî, gizli dinsizler ve komünizm hesabına çalışan hainler bu
vaziyetten istifade etmemeleri için bu gelecek hakikati siz-
lere beyan etmeye hamiyyeten mecbur oldum. o haki-
kat de budur ki:
Demokratdindarmilletvekillerinebirhakikatiih-
tar:
Bugünlerde hastalığım itibarıyla kışın pek şiddetli
hiddetine tahammül edemedim. Çok tecrübelerimle,
umumî bir hatanın neticesinde hava ile zemin, zelzele ile
fırtına ile gazab-ı İlâhîyi haber vermek nevinden hiddet
ediyorlar gibi âdete muhalif bir vaziyet gösterdiler. Ben
de bundan bir manevî fırtınaya alâmet hissettim. kalbi-
me geldi ki: “Acaba yine İslâmiyet ve hakaik-ı imaniye
zararına bir hata-i umumî mi meydana geldi?” Âdetim ol-
madığı hâlde ve dünya siyasetini terk ettiğim hâlde bu
âdet:
görenek, usul, alışkanlık.
alâmet:
belirti, işaret, iz.
beraat:
serbest kalma, suçsuz bu-
lunma, aklanma.
beyan:
anlatma, açıklama.
dâhilî:
içe ait, içe dönük, iç ile il-
gili.
defa:
kere, kez, yol.
dindar:
dinin emirlerini yerine ge-
tiren.
ehemmiyetli:
önemli.
evrak-ı muzırra:
zararlı evrak, kâ-
ğıtlar, yapraklar.
gazab-ı ilâhî:
Allah’ın gazabı, İlâhî
gazap.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hain:
hıyanet eden, arkadan vu-
ran.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, doğru.
hamiyeten:
.
hata-i umumî:
genele, umuma ait
kusur.
| 604 | Emirdağ Lâhikası – ıı
hiddet:
öfke, kızgınlık.
imha:
ortadan kaldırma, mah-
vetme.
istida:
resmî makamlara bir
işin yapılmasını istemek mak-
sadıyla yazılan yazı, dilekçe.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
komünizm:
bütün malların
ortaklaşa kullanıldığı ve özel
mülkiyetin olmadığı iddiasında
bulunan düzen.
mahzen:
içinde eşya saklana-
cak yer; yer altı, bodrum.
makamat:
makamlar.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mebus:
milletvekili.
mecbur olmak:
.
muhalif:
zıt, aykırı.
müracaat:
başvurma, da-
nışma.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
nev:
tür, çeşit.
serbestiyet:
serbestlik, rahat
ve serbest olma hâli.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tacil:
acele ettirme, hızlan-
dırma, çabuklaştırma.
tahammül:
katlanma, hoş
davranma.
takdim:
öne geçirme, öne
alma, önde tutma.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tecrübe:
deneyim, sınama, sı-
nav, imtihan.
tehir:
erteleme, sonraya bı-
rakma.
umumî:
genel.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
zemin:
yer.