Rab i an:
dinar Baraklı köyünden Mehmed Çavuş ve
kardeşi, bir adamla beraber yanıma geldiler. pek ciddî
gördüm. sonra bana bir mektubunda bir şey yazıyor. Ve
bir parça mektubunu leffen gönderiyorum. Bu kardeşi-
miz bazı şeyler soruyor. risale-i nur suallere ihtiyaç bı-
rakmıyor. Ve benim bedelime her şeye cevap veriyor.
Yalnız çocuk taziyesine dair risalede
(1)
n
¿ho
ós
?n
îo
e l
¿Gn
ór
dp
h r
ºp
¡r
«n
?n
Y o
±ƒo
£n
j
’ye dair sualinde bir kısım
eski tefsirler, demişler: “Cennette çocuktan gayet ihtiya-
ra kadar herkes otuz üç yaşında olacak.”
Bunun hakikati –Allahü a’lem– şu olacak ki: sarih ayet
(2)
l
¿Gn
ó r
dp
h
tabiri ifade eder ki, feraiz-i şer’iyeyi yapmaya
mecbur olmayan ve mesnuniyet cihetiyle de yapmayan
ve kablelbülûğ vefat eden çocuklar, cennete lâyık ve se-
vimli çocuk olarak kalacaklar. Fakat şer’an yedi yaşına
gelen bir çocuğa, namaz gibi farzlara peder ve valideleri
onları alıştırmak için, teşvikkârâne emretmek ve on yaşı-
na girse şiddetle namaz kıldırmak ve alıştırmak şeriatta
var. demek, “Vacip olmadığı hâlde, nafile nev’inden ye-
di yaşından hadd-i bülûğa kadar büyükler gibi namaz kı-
lıp oruç tutan çocuklar, mütedeyyin büyükler gibi, büyük
mükâfatı görmek için otuz üç yaşında olacaklar” diye, bir
kısım tefsir bu noktayı izah etmeden, umum çocuklara
teşmil etmişler. Has iken âmm zannedilmiş.
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ıı | 597 |
risale:
kitapçık, küçük eser.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sarih:
açık, aşikâr.
sual:
soru.
şer’an:
şeriata göre, şeriat bakı-
mından, şeriatça.
şeriat:
İslâm dini ve prensipleri.
tabir:
ifade; deyim.
taziye:
baş sağlığı dileme, yakını
ölen kimseyi teselli etme.
tefsir:
Yorum, şerh.
teşmil:
genelleştirme, şümullen-
dirme.
teşvikkârâne:
teşvik ederek, is-
teklendirerek, şevke getirerek.
umum:
bütün.
vacip:
dinî bakımdan yapılması
şart olan, kesinlik bakımından
farzdan sonra gelen.
valide:
ana, anne.
vefat:
ölen, ölüm, ölü.
allahü a’lem:
Allah bilir.
âmm:
genel, umumî.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
bedel:
yerine, adına, namına.
ciddî:
mühim, önemli.
cihet:
yön.
dair:
alakalı, ilgili.
farz:
kesin yapılması gerekli
olan; İslâmiyet’te kesin olarak
yapılması gereken emir.
gayet:
son derece.
hadd-i bulûğ:
bulûğa erme
yaşı, ergenlik çağı.
hakikat:
gerçek, doğru.
ihtiyar:
yaşlı.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kablelbulûğ:
ergenlik öncesi,
bulûğdan önce.
lâyık:
yakışan, yaraşır, yakışır.
leffen:
zarf ve mektup içine
koyarak.
mesnuniyet:
sünnet olan,
sünnet sayılan.
mükâfat:
ödül.
mütedeyyin:
dinin emirlerini
eksiksiz yerine getiren, dindar,
dine bağlı.
nafile:
farz ve vacip olmayan
ibadet.
nev:
cins.
peder:
baba.
rabian:
dördüncü olarak.
1.
Ebediyen yaşlanmayacak çocuklar dolaşır. (Vâkıa Suresi: 17.)
2.
Ebediyen yaşlanmayacak çocuklar.