Emirdağ Lâhikası - page 599

bir nimet-i İlâhiye olmaktır. elbette ve elbette, beşer bu
pek büyük nimete karşı bir umumî şükür olarak, o radyo-
ları her şeyden evvel kelimat-ı tayyibe olan kelâmullahın,
başta kur’ân-ı Hakîm ve hakikatleri ve imanın ve güzel
ahlâkların dersleri ve beşerin lüzumlu ve zarurî menfaat-
lerine dair kelimatları olmalı ki, o nimete şükür olsun.
Yoksa nimet böyle şükür görmezse, beşere zararlı düşer.
evet beşer, hakikate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli
hevesata da ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat, beşte
birisi olmalı. Yoksa havanın sırr-ı hikmetine münafi olur.
Hem beşerin tembelliğine ve sefahatine ve lüzumlu vazi-
felerinin noksan bırakılmasına sebebiyet verip, beşere bü-
yük bir nimet iken büyük bir nikmet olur, beşere lâzım
olan sa’ye şevki kırar.
Şimdi gözümün önündeki makinecik ve radyo kabı,
kur’ân’ı dinlemek için odama getirilmişti. Baktım, on his-
sede bir hisse kelimat-ı tayyibeye veriliyor. Bunu da bir
hata-i beşerî olarak anladım. İnşaallah, beşer bu hatasını
tamir edecek. Ve bütün zemin yüzünü bir meclis-i mü-
nevver, bir menzil-i âlî ve bir mekteb-i imanî hükmüne
geçirmeye vesile olan bu radyo nimetine bir şükür olarak
beşerin hayat-ı ebediyesine sarf edilecek kelimat-ı tayyibe
beşte dördü olacak.
i
kiNCi
N
OkTa
:
nur risalelerinde denilmiş ki: “kâinatı
halk edemeyen, bir zerreyi halk edemez. Bir zerreyi tam
yerinde halk edip muntazam vazifeleriyle çalıştıran,
Emirdağ Lâhikası – ıı | 599 |
sırr-ı hikmet:
kâinattaki ve yara-
tılıştaki gayenin sırrı.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek ve
heves.
şükür:
teşekkür.
tamir:
onarma, düzeltme.
umumî:
genel.
vazife:
görev.
vesile:
bahane, sebep.
zarurî:
zorunlu.
zemin:
yeryüzü.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
beşer:
insan, insanlık.
dair:
alakalı, ilgili.
evvel:
önce.
hakikat:
gerçek, doğru.
halk:
yaratma, yoktan var
etme.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve
sonsuz hayat.
hevesat:
hevesler.
hisse:
pay, nasip.
hükmüne:
yerine, değerine.
iman:
inanç, itikat.
inşaallah:
Allah izin verirse.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kelâmullah:
Allah’ın kelâmı,
Kur’ân-ı Kerîm.
kelimat:
kelimeler, sözler.
kelime-i tayyibe:
Allah ve Re-
sulullah kelâmı, güzel ve hoş
kelime.
kur’ân-ı hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
meclis-i münevver:
nurlu
meclis.
mekteb-i imanî:
iman, akide
ilimlerini öğreten okul.
menfaat:
fayda.
muhtaç:
gerek duyan.
muntazam:
nizamlı, intizamlı,
düzenli ve düzgün biçimde.
münafi:
zıt, aykırı.
nikmet:
şiddetli ceza, eza ve-
rerek cezalandırma, öç alma.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nimet-i ilâhîye:
Allah’ın ni-
meti, lütfu, ihsanı.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
risale:
kitap, kitapçık.
sarf:
harcama.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
sebebiyet:
sebep olma.
sefahat:
eğlence.
1...,589,590,591,592,593,594,595,596,597,598 600,601,602,603,604,605,606,607,608,609,...1032
Powered by FlippingBook