Emirdağ Lâhikası - page 601

her bir zerreyi, bütün zemin yüzündeki küre-i havaiyede
bulunan her şeyi görür, bilir ve yapar hâkim-i mutlak et-
mektir. Bu ise yüz bin derece akıldan uzak, muhal mu-
haller içinde bir hurafedir. ehl-i dalâlet gelsinler, mezhep-
leri ne kadar akıldan uzak ve hurafe olduklarını görsün-
ler.
Ü
ÇÜNCÜ
N
OkTa
:
Bu radyo makineciğinde ve manevî
kelimat çiçeklerine saksılık eden bu kapçıktaki bir avuç
havanın gösterdikleri mu’cizat-ı kudretten bu hakikat an-
laşılıyor ki, her bir zerre, Cenab-ı Hakkı zatıyla ve sıfâtıy-
la tarif eder ve ispat eder. Bütün kâinatı teftiş eden hü-
kemalar ve ulemalar, büyük ve geniş delillerle zat-ı Vâ-
cibü’l-Vücud’un vücudunu ve vahdetini ispat etmek için
bütün kâinatı nazara alırlar, sonra mârifetullahı tam elde
ediyorlar. Hâlbuki nasıl güneş çıktığı vakit bir zerrecik
cam, aynı deniz yüzü gibi güneşi gösteriyor ve o güneşe
işaret ediyor. öyle de, bu bir avuç havadaki her bir zer-
re de, mezkûr hakikate binaen, aynen kâinat denizinde-
ki cilve-i tevhidi, sıfât ve kemaliyle kendilerinde gösteri-
yorlar.
İşte, kur’ân-ı Hakîm’in manevî mu’cizesinin bir lem’ası
olan risale-i nur bu hakikati izahatıyla ispat etmesi için-
dir ki müdakkik bir nurcu, huzur-i daimî kazanmak ve
mârifetullahı her vakit tahattur etmek için ve huzur-i dai-
mî hatırı için
(1)
n
ƒo
g s
’p
G n
Oƒo
Lr
ƒn
e n
demeye mecbur olmuyor.
Emirdağ Lâhikası – ıı | 601 |
faydalar bulunan Kur’ân.
küre-i havaiye:
hava küre, atmos-
fer.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
marifetullah:
Allah’ı tanıma, an-
lama, bilme.
mezhep:
bir dinin bazı noktalarda
görüş farkları bulunan kollarından
her biri.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen, anı-
lan.
mu’cizat-ı kudret:
kudret mu’ci-
zeleri.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların aciz kaldığı şey.
muhal:
imkansız, olması mümkün
olmayan.
müdakkik:
tetkik eden, inceden
inceye araştıran.
nazar:
dikkat.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur’ları okuyup
neşreden kimse.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sıfat:
vasıf, nitelik.
tahattur:
hatıra gelmek, hatırla-
mak.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını içine
alacak şekilde anlatma.
teftiş:
kontrol etme.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
vücut:
varlık.
Zat-ı Vacibü’l-Vücud:
varlığı mut-
laka gerekli olan zat, Cenab-ı Al-
lah.
zemin:
yeryüzü.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
Cenab-ı hak:
hakkın ta ken-
disi olan şeref ve azamet sa-
hibi yüce Allah.
cilve-i tevhid:
tevhit cilvesi,
Allah’ın birliğinin her bir var-
lıktaki cilvesi, görüntüsü.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çıkanlar, azgın ve sapkın
kimseler.
hakikat:
gerçek, doğru.
hâkim-i mutlak:
hiç bir şe-
kilde hâkimiyetine sınır kon-
mayan tam hüküm sahibi; ka-
yıtsız şartsız her şeye
hükmeden, Allah.
hurafe:
dinin aslına uymayan,
sonradan dinî bilgiler arasına
karışmış olan uydurma, bâtıl
inanış.
huzur-i daimî:
Allah’ın her an
yanında olduğunu ve her şeyi
bildiğini hissetme ve yaşama
hali, gönül ferahlığı.
hükema:
filozoflar.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
izahat:
izahlar, açıklamalar.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kelimat:
kelimeler, sözler.
kemal:
olgunluk, fazilet.
kur’ân-ı hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
1.
Ondan başka hiçbir şey yoktur.
1...,591,592,593,594,595,596,597,598,599,600 602,603,604,605,606,607,608,609,610,611,...1032
Powered by FlippingBook