intişarlarını sizlere müjde ediyoruz. Ve nurcuları tebrik
ediyoruz.
San i yen:
Bu mübarek gecede pek şiddetli bir ihtar
kalbime geldi ki: İstanbul’daki üniversiteliler eski said ile
Yeni said’in
Tarihçe-iHayat’
ındaki harikaları yazmaları
münasebetiyle iki fikir meydana gelmiş.
B
irisi
:
dostlarda, benim haddimden pek ziyade, fevka-
lâde bir nevi velâyet gibi bir hüsnüzan hasıl olmuş. Ve
muarızlarda ve ehl-i felsefede de pek harika bir deha zan-
nı ve hatta bazılarında da kuvvetli bir sihir tevehhümüyle,
haddimden bin derece ziyade bir tevehhüm hasıl olmuş.
Ve bu manaya dair çok yerlerde “Bunun hakikati nedir?”
diye maddî ve manevî izahı benden istenilmişti. Ben de
bu geceki şiddetli ihtar için çok mukaddematlı bir hakika-
ti beyan etmeye mecbur oldum.
B
iriNCi mUkaddEmE
:
nasıl ki bir çam ağacının buğday
tanesi kadar bir çekirdeği, koca çam ağacına bir mebde
oluyor; kudret-i İlâhî o acip ağacı o çekirdekten halk edi-
yor. Milyondan ancak bir hisse o çekirdekte bulunurken,
o çekirdek kader kalemiyle yazılan manevî bir fihriste ol-
muş. Yoksa, bir köy kadar fabrikalar lâzımdır ki, o acip
ağaç, dal ve budaklarıyla teşkil edilsin. İşte, azamet ve
kudret-i İlâhînin bir delili de budur ki, bir zerreden dağ gi-
bi şeyleri halk eder.
İşte, aynen bunun gibi, hiçbir mahviyet ve tevazu ni-
yetiyle olmayarak, bütün kanaatimle ilân ediyorum
ki, benim hizmetim ve sergüzeşte-i hayatım, bir nevi
Emirdağ Lâhikası – ıı | 607 |
takdim.
mukaddeme:
giriş, başlangıç, ön-
söz.
mübarek:
feyizli, bereketli.
münasebet:
vesile, -dan dolayı.
nevi:
çeşit.
saniyen:
ikinci olarak.
sergüzeşt-i hayat:
hayat mace-
rası, hayat hikâyesi.
sihir:
büyü, büyücülük.
Tarihçe-i hayat:
Said Nursî’nin ha-
yat hikayesini açıklayan ve Risale-
i Nur Külliyatından olan bir eser.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
tevazu:
alçak gönüllülük, bir kim-
senin başkalarını kendinden kü-
çük görmemesi.
tevehhüm:
vehmine kapılmak,
öyle zannetmek.
velâyet:
velî ve ermiş olan kim-
senin hâli ve sıfâtı.
zan:
sanma, kesin olarak bilmek-
sizin kuvvetli ihtimalle hükmetme.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
ziyade:
çok, fazla.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
azamet:
büyüklük.
beyan:
anlatma, açıklama.
dair:
alakalı, ilgili.
deha:
çok akıllılık, zekiliğin ve
anlayışlılığın son derecesi.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
ehl-i felsefe:
filozoflar, felsefe
ile uğraşan veya taraftar olan-
lar.
fevkalâde:
olağanüstü.
fihriste:
katalog, liste.
hakikat:
gerçek, doğru.
halk:
yaratma, yoktan var
etme.
harika:
olağanüstü.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
hisse:
pay, nasip.
hizmet:
görev, vazife.
hüsnüzan:
iyi zan, güzel ka-
naat.
ihtar:
dikkat çekme, hatır-
latma, uyarı.
ilân:
yayma, duyurma, bil-
dirme.
intişar:
yayınlanma, neşrolma.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kader:
İlahî hüküm; Cenab-ı
Hakk’ın takdir ve tayin etmesi.
kanaat:
inanç, inanış.
kudret-i ilâhiye:
Allah’ın kud-
reti, Allah’ın kudretiyle yaptığı
işler, fiiller, tasarruflar.
maddî:
madde ile alâkalı.
mahviyet:
alçak gönüllülük,
kendini değersiz gösterme.
mana:
anlam.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mebde:
başlangıç.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
mukaddemat:
ön açıklama,