İşte, bu zamanda, İslâmlar içinde muhtelif meşrepler
ve meslekler sahipleri birbirisini tenkit etmek ve eserine
mukabil eserler neşretmek, Mutezile ve ehl-i sünnet gibi
birbirini kırmak âdetiyle bu zamanda o nur ağacının hiz-
metkârının başına vuracak ve rekabet veya meşrep mu-
halefetiyle en tesirlisi ve en müthişi medrese hocaları ol-
mak lâzım gelirken, Cenab-ı Hakka yüz bin şükür olsun
ki, eskiden beri devam etmekte olan o âdete muhalif ola-
rak, risale-i nur en ziyade ulemânın damarlarına dokun-
durduğu hâlde hocaların nurlara karşı tenkitkârâne eser-
ler yazamadıklarının sebebi, o zamanda o çocuk said’in
ulemânın suallerine karşı doğru cevap vermesi ulemânın
cesaretini kırmış ki, hiçbir yerde kıskanç hocalardan, hem
meşrepçe said’e çok muhalif oldukları hâlde nur risale-
lerine karşı mukabil çıkmamaları, bu hâlin bir hikmeti ol-
duğuna kanaatim gelmiş. Yoksa böyle acip bir zamanda
ehl-i medresenin itirazı başlasaydı, dinsizlik taraftarları
olan gizli düşmanlarımız hem nurları, hem ulemayı çü-
rütmek için ehemmiyetli bir vesile yapacaklardı. Cenab-ı
Hakka hadsiz şükrolsun ki, en ziyade nurların dokundu-
ğu resmî ulemâ, aleyhinde bulunamadılar.
Üçüncünumune:
eski said’in çocukluk zamanından
beri hem kendisi, hem babası fakir oldukları hâlde, baş-
kalarının sadaka ve hediyelerini almadığının ve alamadı-
ğının ve şiddetli muhtaç olduğu hâlde hediyeleri mukabil-
siz kabul etmediğinin ve kürdistan âdeti talebelerin tayı-
natı ahalinin evlerinden verildiği ve zekâtla masrafları ya-
pıldığı hâlde, said hiçbir vakit tayın almaya gitmediğinin
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âdet:
görenek, usul, alışkanlık.
ahali:
halk.
aleyh:
karşı, karşıt.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i medrese:
medrese ehli,
medresede okuyanlar.
Ehl-i sünnet:
İslam’ı ilk günkü sa-
fiyetiyle kabul ederek dinden ol-
mayan şeyleri karıştırmayıp, Hz.
Peygamberin sünnetinden ve yo-
lundan ayrılmayanlar.
eser:
telif, kitap, yayın.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hikmet:
İlahî gaye, gizli sebep,
fayda.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
| 610 | Emirdağ Lâhikası – ıı
hizmetçi.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
kanaat:
inanç, inanış.
kürdistan:
Osmanlı devleti za-
manında bir coğrafî bölge adı.
masraf:
harcama, sarf etme.
medrese:
eski dönemde ders
okutulan düzenli öğretim ku-
ruluşu.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sis-
tem.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı,
tavır, tutum, meslek.
muhalefet:
uygun olmama,
ayrılık; zıtlık.
muhalif:
zıt, aykırı.
muhtaç:
gerek duyan.
muhtelif:
farklı.
mukabil:
karşılık.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, dehşetli, korkunç.
neşir:
yayım, yayın.
Nur:
Risale-i Nur eserleri.
numune:
örnek.
rekabet:
rakip olma hâli, bir-
birini çekememe.
resmî:
devlet adına olan.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sadaka:
Allah rızası için ihtiyaç
sahibi fakirlere yapılan yardım.
şükür:
teşekkür.
talebe:
öğrenci.
tayın:
ekmek, erzak, yiyecek.
tayınat:
erzak, yiyecek, gıda,
tayınlar, tayin edilen parça
veya miktar.
tenkit:
eleştirme.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
vesile:
bahane, sebep.
zekât:
İslamiyet de farz olan
ibadetlerden biri .
ziyade:
çok, fazla.