Emirdağ Lâhikası - page 628

hapisliğinde kur’ân esrarını yazmaktan vazgeçmemek ve
bütün tehlikeleri hiçe saymaya nisbeten eski said’in o
acip vaziyetinde o dehşetlere ehemmiyet vermeden
İşa-
ratü’l-İ’caz
nüktelerini yazdığı zaman gösterdiği ilmî ve
manevî fedakârlığını, Yeni said’in bu otuz senedeki feda-
kârlığından daha harika görüyoruz.
San i yen:
Bu
İşaratü’l-İ’caz
’ın matbu nüshasında ha-
kikaten bir keramet var ki, tesadüf ihtimali yoktur. onun
için, bir defa daha aynı tarzda ve kerametli kıt’ada tab et-
mek ve Arabistan’a ve pakistan gibi yerlere göndermek
münasip görüldü. Fakat eski said, îcazdaki i’cazı beyan
ettiği ve en ince münasebet-i belâğati beyanı içinde ga-
yet ince ve kısa, îcazlı cümleleri bir derece izah ve türk-
çeye tercüme etmek lâzım geliyor.
İşaratü’l-İ’caz
’ın harikalarından birisi de budur ki:
Herbir ayetin sair ayetlere münasebatını ve her ayet-
teki cümlelerinin birbirine karşı nisbetini ve nizamını ve
her cümledeki heyetlerin ve harflerin mana-i maksuda
karşı nisbetlerini ve teveccühlerini gösterip, ayetlerin
intizamından ve cümlelerin nizamından ve her cümlenin
heyetinin nazmından bir lem’a-i i’caz göstermesidir.
Âdeta bir saatin saniyeleri sayan mili ve dakikaları sayan
yelkovanı ve saatleri sayan ibresi gibi, o nazımdaki
nükteleri beyan ve ondaki hakikati burhanlarla izah,
hatta bazan birtek harfte büyük bir hakikati ifade et-
mesidir. Ve herbir ayetin hakikatini gayet i’caz ile ve
kat’î hüccetlerle ispat ediyor ki, şimdi yüz otuz risalenin
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âdeta:
sanki.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
beyan:
anlatma, açıklama.
bürhan:
.
defa:
kere, kez, yol.
dehşet:
büyük korku hâli, korkma,
ürkme.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikaten:
doğrusu, gerçekten.
harika:
olağanüstü.
heyet:
tamamı, bütünü, hepsi.
heyet:
şekil, biçim, görünüş.
hüccet:
delil.
ibre:
akrep; gösterge.
icaz:
az sözle çok mana ifade
etme.
i’caz:
mucizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şeyi
yapmak.
ihtimal:
olabilirlik.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile an-
latma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
keramet:
Allah’ın velî kullarında
görülen olağanüstü hâller veya ta-
biatüstü hâdiseler.
kıt’a:
dörtlük, dört mısradan olu-
şan nazım birimi.
| 628 | Emirdağ Lâhikası – ıı
lem’a-i i’caz:
acze düşüren pa-
rıltı, mu’cizelik parıltısı.
mana-i maksut:
kastedilen
mana, istenilen anlam, isteni-
len mahiyet.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
matbu:
tab edilmiş, basılmış.
münasebat:
münasebetler, il-
giler, yakınlıklar, bağlar, ilişki-
ler, uygunluklar.
münasip:
uygun.
nazım:
tertip etme, düzene,
koyma, dizme.
nispet:
kıyaslama; oran, ölçü.
nispeten:
nispetle, kıyaslaya-
rak.
nizam:
düzen, düzgünlük;
kaide, kanun.
nükte:
ince manalı, ancak dik-
katle anlaşılabilen mana veya
söz.
nüsha:
suret.
sair:
diğer, başka, öteki.
saniyen:
ikinci olarak.
tab:
basma.
tarz:
biçim, şekil.
tesadüf:
rastlantı.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
vaziyet:
durum.
1...,618,619,620,621,622,623,624,625,626,627 629,630,631,632,633,634,635,636,637,638,...1032
Powered by FlippingBook