Ve
(1)
p
øj
u
ódG p
?r
ƒn
j p
?p
dÉn
e
cümlesi ise,
haşri
tasrih ediyor.
Çünkü,
p
øj
u
ódG p
?r
ƒn
j
yani, din günü ve ceza günü ve manevi-
yat günü demek. nasıl dünya; maddiyat ve maddî hare-
kâtın ve amellerinin günüdür. elbette o harekatın netice-
lerini ve o hizmetlerinin ücretlerini ve o maneviyatın se-
meratlarını belki o fâniyat ve zailâtın bâkî ve daimî eser-
lerini ve âlem-i misal sinemasıyla ve fotoğrafıyla alınan
umum o fâniyat ve zaillerin sahife-i amellerini gösterecek
ve neşredecek bir gün gelecektir diye ifade ediyor.
Bismillah, elhamdülillâh cümleleri gibi kur’ân’da ekse-
ri yerlerinde böyle dört unsur-i esasiye içinde görünebi-
lir. Mesela:
(2)
o
ôn
Kr
ƒn
µr
dG n
?Én
ær
«n
£r
Yn
G BÉs
fp
G
bir sadef gibi bu dört ce-
vahir içindedir. dikkat etsen görürsün. “Biz sana verdik
kevser’i.” Yani, zat-ı zülcelâl’in seni nübüvvetle ve mad-
dî-manevî temin-i adaletle müşerref ettiği gibi, cennette
kevser’i ihsan ediyor.
ey sail! pek uzun hakikati kısa kesip bu üç misali min-
val ve mekik yap; üstünde o münasebat ve işaratı doku-
maya başla. Biz de şimdi bismillahtan başlıyoruz. İzahı,
tafsili risale-i nur ve Birinci söz ve Besmele lem’asına
ve sair risale-i nur’daki bismillahın hakikatlerine dair hüc-
cetlerine havale edip, yalnız nazım itibarıyla küçük bir ima
ederiz. Şöyle ki:
Emirdağ Lâhikası – ıı | 645 |
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
maneviyat:
mana alemine ait
olanlar, hisse ve inanca ait şeyler.
mekik:
durduğu yerde durmayıp
devamlı gidip gelen kimse.
minval:
hareket tarzı, davranış,
usul, yol.
misal:
örnek, numune.
münasebat:
münasebetler, ilgiler,
yakınlıklar, bağlar, ilişkiler, uygun-
luklar.
müşerref:
şereflendirilmiş, kendi-
sine şeref verilmiş, yüceltilmiş; şe-
refli, yüce.
nazım:
sıra, tertip, düzen.
nübüvvet:
nebîlik, peygamberlik,
Allah elçiliği.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sadef:
sedef, inci kabuğu.
sahife-i amel:
amel sayfası.
sail:
soran, isteyen.
semerat:
semereler, meyveler.
tafsil:
etraflıca bildirme, uzun uza-
dıya anlatma, açıklama.
tasrih:
açıkça ifade ederek şüphe
ve tereddütleri silme.
temin-i adalet:
adaletin temini,
adaletin yerine getirilmesi, adale-
tin sağlanması.
umum:
bütün, hepsi.
zail:
sone eren, yok olan.
zailât:
zail olan şeyler, sona eren,
devamlı olmayan şeyler.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz büyüklük ve
haşmet sahibi olan zat, Allah.
âlem-i misal:
görüntüler
âlemi, dünyadaki işlerin gö-
rüntülendiği ve gözlendiği,
ruhların bulunduğu âlem.
amel:
fiil, iş, emek.
bâkî:
daimi, sonsuz.
bismillâh:
Besmele, Allah na-
mına, Allah için, Allah’ın adı ve
izni ile.
cevahir:
cevherler, elmaslar,
kıymetli taşlar.
daimî:
sürekli, devamlı.
dair:
alakalı, ilgili.
ekser:
pek çok.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd
olsun, hamd Allah’a aittir.
fâniyat:
fanilik, ölümlülük.
harekât:
hareketler, devinim-
ler.
havale:
ısmarlama, bırakma.
hüccet:
delil.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
ima:
dolaylı, üstü kapalı ifade
etme.
işarat:
işaretler, alâmetler, be-
lirtiler.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
maddî:
madde ile alâkalı.
maddiyat:
maddî ve cismanî
şeyler, gözle görülüp elle tu-
tulur cinsten şeyler.
1.
Hesap gününün sahibi.
2.
Şüphesiz ki Biz sana Kevseri verdik. (Kevser Suresi: 1.)