ve ondan çıkan medeniyetin mehasini, seyyiatına tam ga-
lebe edeceğini; ve şimdiye kadar olduğu gibi dinin bir kıs-
mını, medeniyetin bir kısmını kazanmak için rüşvet ver-
mek değil, belki medeniyeti ona, o semavî kanunlara bir
hizmetkâr, bir yardımcı edeceğini, kur’ân-ı Mu’cizülbe-
yan’ın işarat ve rumuzundan anlaşıldığı gibi, rahmet-i
İlâhiyeden şimdiki uyanmış beşer bekliyor, yalvarıyor,
arıyor.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
SaidNursî
ì®í
Œ
2 9 5
œ
(3)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
íu
Ñn
°ùo
j s
’p
G mr
Ån
°T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(2)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(4)
Ék
ªp
FGn
O Gk
ón
HG o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µr
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
Aziz,Sıddık,FedakârKardeşlerim!
Çok yerlerden telgraf ve mektuplarla bayram tebrikle-
ri aldığım ve çok hasta bulunduğum için, vârislerim olan
Medresetüzzehra erkânları benim bedelime hem kendile-
rini, hem o has kardeşlerimizin bayramlarını tebrik
etmekle beraber, âlem-i İslâm’ın büyük bayramının are-
fesi olan ve şimdilik Asya ve Afrika’da inkişafa başlayan
ve dört yüz milyon Müslümanı birbirine kardeş ve maddî
ve manevî yardımcı yapan İttihad-ı İslâm’ın, yeni teşek-
kül eden İslâmî devletlerde tesise başlamasının ve
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
beşer:
insan, insanlık.
erkân:
rükünler, esaslar, ileri ge-
lenler.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
galebe:
galip gelme, üstünlük.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
inkişaf:
ortaya çıkma, gelişme.
islâmî:
İslâm ile alâkalı, İslam’a ait.
ittihad-ı islâm:
İslâm birliği, Pa-
nislâmizm.
kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açık-
lamalarıyla akılları benzerlerini
yapmaktan aciz bırakan
Kur’an.
maddî:
madde ile alâkalı.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılma-
sını idarecilere teklif ettiği, fen
ilimleriyle din ilimlerinin bir-
likte okutulmasını düşündüğü
üniversite.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
rüşvet:
ödün, taviz.
semavî:
Allah tarafından olan,
İlâhî.
seyyiat:
seyyieler, fenalıklar,
kötülükler.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
teşekkül:
kurulma, oluşma,
şekillenme.
vâris:
mirasçı.
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır.
2.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
3.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
4.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı ebedî olarak daima üzerinize olsun.
| 652 | Emirdağ Lâhikası – ıı